Genç, güzel, iyi eğitimli, kültürlü bir mimar: Lavinia. Bir alışveriş merkezinin projesini hazırlarken kentinin, dahası bütün Latin Amerika'nın gerçeğiyle karşılaşır. Gördüğü; cuntanın baskısı, işkence gören, kaybedilen insanlar ve tepeden tırnağa yoksulluktur. Sırtını gerçeğe dönemez, sınıfından uzaklaşır ve haksızlığa direnmeye başlar. Lavinia'nın mücadelesi artık bütün kadınların özgürlüğünün ve eşitliğinin mücadelesidir. Kadınlığı için açtığı savaşı ülkesini istila eden İspanyollara karşı da sürdürür. Çünkü kendi özgürlüğü ülkesinin de özgürlüğüdür...
Tarihsel gerçekliği o sanatın mistik hamuruyla yoğurup bize sömürgeciliğin çağlar boyu sadece biçim değiştirerek süregeldiğini ve sınıf savaşının hiç bir zaman bitmeyeceğini gösteren nadir bir eser.
Ayrıca yazar kadınların tarih boyunca kendilerine biçilen rolden nasıl sıyrılıp kendilerini yeniden yarattıklarını akıcı bir dille anlamamızı sağlıyor. Yazar bir mimarın sınıf mücadelesindeki yerini değiştirirken -yılanın derisini değiştirircesine -yaşadığı acıları ve çelişkilerinin kaçınılmaz sona onu nasıl sürüklediğini, sürecin ne kadar keskin ve gerisinde kalmanın mümkün olamayacağı bir şekilde tercihlerini belirlediğini yalın ve çıplak bir dille anlatıyor. Ayrıca gerçek aşkın ve yoldaşlığın tarifini bir kez daha okura yaptıran harika bir roman olduğunu eklemeden geçemeyiz.
Romanda İtza ve Yarince öznelinde hem Nikaragua devrimini hem de Kızılderililerinin İspanyollara karşı mücadelesini bulabilirsiniz. İspanyollara karşı savaşmış direnişçi bir kadın olan İtza bir portakal ağacında yeniden hayat bularak Lavinya'nin direnme gücünü etkileyici bir şekilde tasvir ediyor.
Gioconda Belli, (1948) Nikaragua'nın Managua kentinde, varlıklı bir ailede dünyaya geldi. Philadelphia'da gazetecilik eğitimi gördükten sonra ülkesine döndü̈. 1970 yılında Luis Somoza diktatörlüğüne karşı mücadele eden Sandinista Ulusal Kurtuluş Cephesi'ne katıldı. 1979 Devrimi'ne kadar aktif bir örgüt üyesi olarak sürgün hayatı yaşadı. Devrimin ardından ülkesine dönerek örgüt çalışmalarını sürdürdü̈. Şiirleri 1970 yılında La Prensa gazetesinde yayınlandı. İlk şiir kitabı Linea de fuego ile 1978'de Latin Amerika'nın saygın edebiyat ödüllerinden Casa de las Américas'ı kazandı. 1988'de yayınladığı, Nikaragua devrimci anlatılarında cinsiyet meselelerinin ilk kez gündeme getirildiği yarı otobiyografik romanı Portakal Ağacında Oturan Kadın (Akademi, 1993) kurmaca türünde de dikkatleri üzerine çekti. 1990 yılında Sandinistlerin seçimi kaybetmesi üzerine edebi çalışmalarına yoğunlaştı ve otobiyografik romanlarıyla kendi coğrafyasıyla dönemine ışık tuttu.
1990'dan beri Managua ve Los Angeles'ta yaşıyor.
Bir anlamda Belli’yi temsil eden romandaki lirik karakter Lavinia da bu konuda iç hesaplaşmalar yaşıyor:
“…Başka insanları bu dünyadan göndermek üzere bu aletleri imal eden insanın aklından neler geçtiğini kavrayamadan izliyordu; bundan başka bir üretmeyen dev fabrikalar vardı. Tüfeklerden, mermilerden, tanklardan, toplardan başka bir şey… Sadece karşılıklı olarak birbirine zarar vermek için. … Bu daha aşılamamıştı ve insanın vahşi doğası aşılamayacak gibi de görünüyordu. Ve silahlara dokunup onları tanımaktan ve kullanmaktan başka bir olasılığı olmayan kendisi de şimdi burada ateşli silahlarla uğraşıyordu. Tıpkı karşı taraf gibi.” (sayfa 248)
Portakal Ağacında Oturan Kadın, Gioconda Belli’nin tek romanı. Şiir kitaplarından başka “Hiçbir değere bağlı kalmamamızın vaaz edildiği, kolayca yılgınlığa kapıldığımız, inancımızı yitirdiğimiz ve hayallerimizi inkâr ettiğimiz bugünlerde hayatı –hatta ölümü– değerli kılan türden bir mutluluğu savunmak için yazdım bütün bunları.” dediği bir anı kitabı var: Tenimdeki Ülke Nikaragua- Aşk ve Savaş Anıları.