Ne şebnem görmüştür ne kırağı tanır
Ama iyi konuşur, kitap gibi
Rastgele çiçeklere arada bir bakar
Cansız cam ardından, tül perdelerden
Pencere Önü Çiçeği- Bülent Ortaçgil
Türkiye’de sosyalist sol’un büyük bir kitle desteğine sahip olmadıkları sır değil. Hele ki seçim sandıklarında 1965 ve 1969 seçimlerinde Türkiye İşçi Partisi’nin aldığı %3 civarındaki oy oranından beri sosyalistlerin hatırı sayılır bir başarısı olmadığı da ortada. Bu durum sosyalistlerin önemli bir bölümünde bir tür kompleks yaratıyor. Sosyalist soldaki siyasi hareketler ne zaman kitlelere yönelmeye karar verseler derhal sosyalistliklerini yumuşatmaya, siyasi çizgilerine burjuva politikasından yamalar yapmaya başlıyorlar.
Bu kompleks, burjuva demokrasisi olmadan sosyalizme ulaşılamaz şeklindeki Stalinist aşamacılıkla harmanlanınca da sosyalistler her defasında soluğu burjuva siyasetinin eteklerinde alıveriyorlar. Halbuki sosyalistlik yapmadıktan sonra sosyalist olmanın bir değerinin olmadığı, halkın da bu tip şark kurnazı sosyalistliğe prim vermediği ortada. Ama yine de bir türlü umduğunu bulamayan sosyalistlerimiz yumuşadıkça yumuşamaktan, burjuva düzeninden yama yapıp üstlerine yapıştırmaktan vazgeçmiyorlar.
İşte son örnekler TİP’in Hatay’da Gökhan Zan’ı, TKP’nin Kadıköy’de Mehmet Fatih Maçoğlu’nun aday göstermesi. Gökhan Zan adı başlı başına bir hataydı zaten neyse ki TİP kısa bir süre önce Gökhan Zan'ı adaylıktan çektiğini açıkladı. TİP, yayınladığı açıklamada, "Hatay İttifakı’nın ortak aday olarak önerdiği Gökhan Zan’ın partimizin asla tasvip etmeyeceği ilişkilere girdiğine dair çeşitli iddialar tarafımıza ulaşmıştır" ifadelerine yer verdi. Ayrıca TİP, "Hatay’da da deprem suçlarında ve yıkımda payı bulunan iktidar ve ana muhalefet adayları karşısında mücadele etme ve onlara oy vermeme" çağrısında bulundu. TİP'in Zan'ın adaylığını geri çekmesinin gerekçesinin Zan'ın iki büyük partiyle girdiği rüşvetle ilgili ses kayıtları iddialarının olduğu bildirildi. Ancak yine de TİP’in içinde veya dışında onca sosyalist insan kaynağı varken Gökhan Zan gibi sağcı tırışka bir futbolcu eskisinin aday gösterilmesi de “nereden baksan tutarsızlık nereden baksan ahmakça…”
Daha önce Ovacık ve ardından da Dersim Belediye Başkanlığı yapan Mehmet Fatih Maçoğlu ismineyse itirazımız yok. Lakin, İstanbul’da onca kent yoksulunun olduğu ilçe varken devrimi Bağdat Caddesi’nden yapmak ancak burjuva Cumhuriyetinin stepnesi olmaya heveslenen TKP’nin tatlı su komünistliğiyle bağdaşabilirdi.
Geçen yıl yapılan genel seçimlerde TİP Kadıköy’de %10 gibi bir oy alınca TKP’li yoldaşlar Bağcılar’da Güngören’de kendilerini yormaktansa mal bulmuş mağribi gibi Kadıköy’de pastadan pay kapmak için İsmet Paşa misali çivileme daldılar.
Çok ironik değil mi; herhalde “sol” denildiğinde en keskin kenarlarından sayabileceğimiz TİP %10’ları aşan desteği Bağdat Caddesi’nde bulurken; işçi deposu mahallelerde AKP ezip geçiyor solu. CHP, belli bir hayat tarzının hâkim olduğu coğrafyada kabul görürken, “yatağa aç giren çocukların” yaşadığı şehirlerde, mahallelerde başarısız. Bu nasıl “sol-sağ” ayrımı? Bu işte bir terslik yok mu? Denebilir ki “sol da yoksullara, ayrımcılığa uğrayanlara” ulaşabiliyor. Nerede? Dersim’de mi? Okmeydanı, Gülsuyu, Küçükarmutlu gibi Alevi mahalleleri mi kastediliyor? Eğer öyleyse; bu durum solun siyasi değil, tam tersine kültürel bir kimlik olduğunun kanıtıdır. İşte bu kanıttan da söyleyebiliriz ki Türkiye’de sol, siyasi değil kültürel bir kimlik olarak inşa edilmiştir.
Sonuç olarak “sol” dediğimiz kimlik, kültürel olmayı aşıp kültür-üstü, kapsayıcı bir siyasi kimliğe evrilmedikçe yıllardır tanık olduğumuz “makus talihini” yenemez. Dışladığı, kendinden saymadığı muhafazakâr kültüre de seslenen dil kuramadıkça; bunu yapmaya yönelen siyasetleri “sağcılaşma” olarak etiketledikçe “cemaatsal”lıktan çıkıp “cemiyetsel” bir yapıya dönüşemez. Türkiye Solu “Makus talihini” yenemedikçe de Bülent Ortaçgil’in o çok sevdiğim “Pencere Önü Çiçeği” şarkısındaki gibi “Ne şebnem görmüştür ne kırağı tanır ama iyi konuşur, kitap gibi.” Velhasıl kelam Bağdat veya İstiklal Caddesi kafelerinde devrimci lafazanlar olarak her akşam devrim yapıp sabahında “Rastgele çiçeklere arada bir bakar cansız cam ardından, tül perdelerden…”