18/11/2022 tarihinde saat 19:00 gibi Irak’a, kara yolu ile hareket ettik. Türkiye içerisinde yol boyunca hiç bir problem yaşamadan gayet güzel bir şekilde Habur sınır kapısına ulaştık. Habur sınır kapısının Türk tarafında pek sıkıntı yaşadık dersek yanlış olur. Ancak serbest bölgede Türkiye tarafından işletilen alanda insanların ihtiyaçları için hiç bir şey olmaması gerçekten içler acısı. Hele hele bu bölgede gezmeleri uygun olmayan kişiler tarafından bir sayfalık basit bir kağıdın 50TL ye 100 TL ye satılması çok ayıp.
Sınır güvenliğinden sorumlu askeri personele bu durum nedir dediğimizde ise; hiç bir cevap alamadığımız gibi gümrük personeli ise bu soru karşısında bir anda Türkçe konuşmayı unutması ne acı. Milyonlarca dolar harcanarak modernize edilmiş bu bölgede insanlar için lavabo var ancak içerisinde ne temizlik personeli var nede temizlik namına bir işlem var. Tuvaletlerde sabun bile yok. İnsanlar burada saatlerce belkide günlerce kalıyorlar. Ara bölgede ne yiyecek var nede içecek. Bu durum Türk devletine yakışmıyor.
Her şeyden önce sınırı geçenlerin çoğu bizim nakliye emekçisi insanlarımız, bölgede akraba ilişkisi olan vatandaşlarımız yadaTürkiye’ye gelip işlerini hallettikten sonra geri dönüş yapan Iraklı vatandaşlar.
Türk tarafında dijitalleşme ile işlemler çok daha hızlı olmasına karşın Irak tarafında işler daha da felaket halde uzadıkça uzamaktadır.
Irak tarafına geçildiğinde basit bir evrak için en az dört kapı geziyorsun. Sonra aldığın evraklardan birini göstererek banka diye bir bölüme para ödeniyor. Bu para niye ödeniyor? Bu para kime gidiyor? Belli değil. Hem araç için onlarca işlem yapmak zorundasın hemde araçta bulunan her kişi için imza mühür kağıt banka, imza mühür kağıt banka. Birde insafsız bir Irak gümrükçüsüne denk geldiyseniz vay halinize. Dikkatimi çektiği için yazıyorum.
Türkçe bildikleri halde konuşmamakta direniyorlar. Bu komşuluğa da insanlığa da sığmaz. Kısaca İstanbul’dan 14 saatte ulaştığınız sınır kapısını 24 saatte geçemiyorsunuz. Tabi sınırda 24 saat geçirince bir çok şey dikkatinizi çekiyor. Her iki taraftan gelip gidenler defalarca gelip gidenler var. Bunlar kim diye sorduğumda ise bunlara karınca dendiğini öğrendik. Ne demek koca adamlar, nasıl bunlar karınca olur dediğimde ise iyice şaşırdım. Bunlar küçük çaplı kaçakçılık işleri organize edenlermiş.
Bunlar ne kaçırır derseniz özellikle Irak tarafından Türkiye’ye çay, sigara, kahve, küçük ev aletleri, cep telefonu gibi şeyler. Türkiye’den Irak tarafına ise genellikle finansal argümanlar, İran’ın ihtiyacı olan bazı mallar ve alkollü içecekler. Birde karıncaların ve gümrükçülerin beraber çalıştıkları kulaklar varmış. Bunlarıda orda gördüm.
Her iki tarafın gümrük alanında bazı kişiler “bunuda arayın, neden aramıyorsunuz?Çantasına bak bak” diye gümrük memurlarını maniple eden tipler var. Bunlar ağırlık olarak gümrükçülerin kulağı gibi takılsalar da daha çok ortamı geren ve dikkatleri küçük şeylere yoğunlaştıran büyük kaçakçıların adamları olduğunu öğrendik.
24 saatte geçemediğimiz sınır kapısında yüzlerce binlerce sefalete mahkum edilen insanlar ve bu insanların yüzünde işini iyi yapmayan personele sessiz hakareti okudum. Sınır kapısında sahipsiz olduklarını iddia eden yüzlerce kamyon şoförünün sessiz isyanını gördüm. Sınır kapısında haksız kazanım elde eden karıncaları, kulakları ve bunlardan medet uman gümrük personeli gördüm. Asker ise var mı yok mu bilemedim. Haftaya Duhok, Erbil, ve Zaho seyahatimden bazı kesitleri paylaşacağım.