Bu haftaki yazımda internetin tarihinden, ilk bilgisayarın kaç ton olduğundan ve kaç m2 yer kapladığından bahsetmeyeceğim. 1990’lı yıllarda küresel dünya köyü diye bir tanımlama yapıldı. Bu köyün bir ucundan diğer ucuna savaşa gidenler, savaşta öldürülenler, yıkılan devletler ve bu olayları realiti show olarak yayınlayan televizyon kanalları vardı. Televizyonlarının başında ölümleri, katliamları büyük bir merakla ve zevkle izleyen milyarlarca insanlar gördük. 1789 yılında Şanjelize’de çoluk çocuk giyotinle idam edilenleri izlemeye gittikleri gibi.   

İkinci dünya savaşı sonrası ABD, sinemanın gücünü keşfetmiş; bu soft power gücü maksimum düzeyde kullanmaya başlamıştı. Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte 1988 yılında Glasnos Prestroyka ile Demir perdenin çöküş sesi duyulmaya başlandı. 1989 yılında Berlin duvarının yıkılışını tüm dünya canlı yayında izledi. Coca Cola önderliğinde ABD, Doğu Bloğunu tek kurşun atmadan işgal etmişti. Tüm dünya artık iki kutuplu dünyadan çıkmış ABD’nin tek kutuplu dünyasının çekimine girmişti. Ortadoğu’da devletler birer birer yıkılıyor tüm dünya bu yıkımları canlı canlı izliyordu. Yıkılan bu devletlerin liderleri canlı yayınlarda yargılanıp asılıyordu. Batı işgal sonrası insanlıkla dalga geçer gibi işgal edilen bu devletlerde işgal gerekçelerinin olmadığını söylüyorlardı. Devletler yıkıldığıyla, yaşanan acılar yaşandığı ile kalıyordu. Hırsız batı cephesi cebini doldururken; ektikleri kin ve nefret tohumlarıyla işgal ettikleri bölgelerde kaotik bir yapı bırakıyorlardı. Birleşmiş Milletler denen bana göre Şirretler topluluğu işine geleni kınıyor işine gelmeyeni kınamıyordu. Avrupa’nın göbeğinde Bosna’da on binlerce insan sırf Müslüman diye katledildi. Soykırım yapıldı. Bosna’da kanı durdurmakla görevli Hollanda askeri misyonu bu soykırımı ne gördü, nede duydu. Batı gerektiğinde üç maymunu çok iyi oynayabiliyordu.

Birçok ülke ABD’nin bu çekim gücü altında ezilirken kendi çekim gücünü ve manifestolarını yenileyen kadim uygarlıklar ve devletler tekrar oyun alanında görünmeye başlandı. Çin Halk Cumhuriyeti Devlet/Parti Kapitalizmi denen kavramla hem kendi halkını hem de etnik grupları ezmenin yolunu bulmuştu. Rusya ise büyük coğrafyasına hâkim olabilmek adına sırtını Türklere dayamış yeni bir tarih yazmak üzere Putinist kavramını üretmişti. Tek adam, güçlü adam, gizemli adam, akıllı adam… İngiltere ise ABD ile çatışma alanını Çin denizine taşımış yaşlı Avrupa’nın yükünü sırtından atmak adına Avrupa Birliğinden ayrılmıştı. Avrupa Birliği yaşlı olmasına karşın paydaş kapitalizm denen bir kavramla tekrar çekim gücü oluşturmaya başladı. Devletler 1990 ile 2020 yılları arasında bu devrimsel olgulara ayak uydurmak ve konumlanmak üzere düşüne dursunlar 2020 yılından itibaren bu defa pandemi kaldıracı ile yeni bir devrim oldu. Tüm dünyada parasal yapı çöktü. Dijital para diye bir kavram ortaya çıktı. Dokunmadığınız, görmediğiniz bir para cinsi. Bu dijital dünyada para o kadar hızlı el değiştiriyor ki ışık hızı bile bu hıza yetişemiyordu. Yeni meslekler yeni suçlular yeni ünlüler yeni medya ortaya çıktı. Sosyal medyada bir günde milyonlar kazananlar sabun köpüğü gibi sosyal medyada ertesi gün kayboluyordu. Bu hızlı değişim bu defa ABD devlet yapısını deforme etmeye başladı. Artık yeni milyarderler ABD devletine vergi vermekten çok yön verme eğilimine girdiler. Bu defa ABD’de şirket kapitalizmi denen kavram ortaya atıldı ve uygulanmaya başlandı. 

Dünyada ekonomik sıkıntılar, savaşlar, ekolojik çöküşler, dinsel farklılıklar büyütülerek bireysellik ön plana çıkarıldı. Yeni bir kültür, yeni bir insan kavramı ürettiler. İlk olarak dijital göçerler adıyla bir deneme yapıldı. Belirli yeteneklere sahip olan insanlar vize problemi yaşamadan istedikleri ülkelere seyahat edebilecekleri deklere edildi. Bu kriterlere sahip olmayanlar ise kendi yurtlarında bile seyahat edemeyecek kadar fakirleştirildi. Toplum mühendislik araçları marifeti ile ülküsüzleştirilen; savaşlar ve baskılarla vatansızlaştırılan; din katolizmi ile dinden soğutularak deistleştirilen; yaradılışımıza aykırı olarak farklı cinsel eğilimde olanların popülerleştirilmesi ile cinsiyetsizleştirilen; milliyetsiz ve cinsiyetsiz bir insan topluluğu oluşturmak isteniyor. İşte yeni dünyada bu insanların oluşturduğu gruba dijital ulus diyorlar.

Asıl amaçlarının “kıyameti zorlamak” diye tanımlanan kavramın vücut bulması ve tüm dünyayı tek bir köy ve bu köyde yaşayan milyarlarca köle ruhlu yığın yaratmak olduğunu anlamamak aptallık olacaktır. Lakin ülküsü, vatanı, dini, ideali, dili elinden alınmış olan kitlenin bu değerlerinin elinden alındığının farkında olması da beklenemez. İşte bu noktada aydınların ışığı ya da aydınların ihanetinden bahsetmeliyiz. Gerçek vatanperverler ve ilim adamları sessiz sedasız kendi işleri ile uğraşırken şarlatanların peşinden üç kuruş için takla atan üçüncü dünya alimleri kendi toplumlarını zehirlemişlerdir.

Sonuç olarak insanlığın tekamülü için alimlerin kıblesinin dolar değil gerçekler olmalıdır. Alimlere alim olarak değer veren devletler ise insanlığın gerçek savunuculara olarak tarihe nakşedilecektir.   Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün dediği gibi “akıl ve mantığın halledemeyeceği bir iş yoktur” yeter ki mücadele ruhunu kaybetmeyelim.