Mehmet Osman Kavala konusunun bu noktalara taşınmasının arkasında biraz daha farklı nedenler arayalım mı? Osman Kavala’nın bir gurup tarafından kahraman ilan edilerek Batı Dünyasının Türk Devletine parmak sallanması sağlanıyor olabilir mi? Bu konuyu kaşıyarak Türkiye’de operasyon yapmak isteyenler var olabilir mi? Tabi ki bu sorulara cevap vermem mümkün değil. Ancak olaylara ve bu konu ile ilgili yazılanlara baktığımızda resim çok farklı. Birde konuyla ilgili bir şey yazmayıp sağda solda fısıltı gazetelerini besleyenleri dinlediğimizde resim çok farklı çıkıyor. Elbette konu ile ilgili Türk adaleti kesin bir hükmü Yüce Türk Milleti adına verecektir.

Mehmet Osman Kavala’nın Türk Soros’u olarak tanımlanmasının nedeni sivil haklar örgütlerini desteklemesi olabilir mi? Bu destek kime ne zarar verebilir ya da bu destekte bulunanların suçlu olarak gösterilmesi / suç örgütlerince ablukaya alınmaları kime menfaat sağlar? Aslında bu sorulara tam bir cevap alabilsek sonuca ulaşabiliriz; hatta Türk adaleti de sonuca daha çabuk ulaşabilir. Mehmet Osman Kavala’nın tutukluluğu Türk Devletini Avrupa’da istemeyen grupların manipülasyonu olma ihtimali göz ardı edilmemelidir. Bu sayede Batı siyaseti Türk Devletine ayar verebileceğini düşünüyor olabilir. Bu konuda en önemli açıklama 2021 yılı sonbaharında ABD, Kanada, Fransa, Danimarka, Almanya, Hollanda, İsveç, Norveç, Finlandiya, Yeni Zelanda Büyükelçileri ortak bir açıklama ile Kavala’nın derhal serbest bırakılmasını talep ettiler. Türkiye Cumhuriyeti’ni sömürgeleri gibi gören bu yapıya verilecek en güzel cevap Sayın Cumhurbaşkanımızın bu açıklamaları yapan elçilerin istenmeyen adam ilan edilmeleri talimatı olmuştur. Kısa bir arka kapı diplomasisi ile olay kapatıldı. Aslında Avrupa istediğini de almış oldu. Kavala davasının uzamasına ve Türkiye Cumhuriyeti’nin egemenlik haklarının ihlali noktasına taşınmasını sağladılar.  İmzacılar arasında İngiltere’nin olmaması; Yeni Zelenda’nın imzacılar arasında yer alması İngiltere’nin geri planda işi organize ettiği tartışılmaz bir gerçektir.

Bu örnekleri artırabiliriz. Sanatın Türk destekçisi olarak tanımlanan Kavala davasında verilen son kararın ardından, Amerika Birleşik Devletleri "derin endişe" ile tepki gösterdi. Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock da Kavala'nın "derhal serbest bırakılması" çağrısında bulundu. Bu çağrılar ve baskılar sonrası bir devletin egemenlik haklarına saldırı yaptıkları hiç kimse tarafından dile getirilmedi. Şayet Türk hukuku bir karar verdiyse ve kararda bir hata, yanlış, tarafsızlık ihlali varsa bu durumun yine Türk adaletinin düzeltmesini talep etmek ayrı; derhal serbest bırakılmalı emri ayrı değerlendirilmelidir. Bu şekilde bir davranış ile kendileri karşı karşıya kalsalar nasıl tepki verirlerdi bir bakmak lazım. Batı tarafından özellikle Almanya tarafından maniple edilen bu dava hem Türk siyasetine hem Türk hukukuna hem de Türk toplumsal uzlaşmasına zarar vermektedir. Tüm verilerin de gösterdiği gibi konu hukukun dışına taşırılmış tamamen uluslararası siyaset malzemesi haline evrilmiştir. Bu noktada Sayın Tuğrul Türkeş’in söylemleri ve hukukçuların söylemleri iyi değerlendirilmelidir. Av. Hilal Zengin’in Kanun Yararına Bozma Talebi dilekçesi dikkatle okunursa Türkiye’nin bu çıkmaz sokağa çekilmemesi gerektiği ifade edilmektedir. En azından ben bu konuyu artık bu şekilde değerlendiriyorum. Fetö terör örgütü gibi yapılanmaları organize etmekte maarif olan bu ülkelerin oyununu boşa çıkarmak için kör döğüşü yapmaktan kaçınılmalıdır.

Sonuç olarak adaletin kestiği parmak acımaz; ancak yalancı şahitlerle, yabancı istihbarat örgütlerince kurgulanmış adalet, adalet olmaktan çıkar. Kavala davasında artık Türkiye şu şekilde bakmalıdır. Kavala konusuna bu kadar sahip çıkan batı gerçekten adalet mi istiyor? Yoksa adalet kılıfı ile Kavala kullanılarak Türkiye’ye ayar mı çekmeye çalışıyorlar? Yapmış oldukları hadsizlikleri, uluslararası ilişkilere uymayan açıklamaları ve yaptıkları baskılar ile aslında Kavala’nın tutukluluğunun devamını istedikleri aşikâr olduğunu düşünmekteyim. Bu konunun iç siyasete evrilmesi ve iç siyasetin bu konu üzerinde vakit kaybetmesi batının işine gelmektedir. İster istemez tarafgirlik artarken gerilimden beslenen bazı siyaset oyuncuları batının işine gelecek şekilde işi kişiselleştirmekte. Siyasetin bu kadar dahil olduğu konu ister istemez Türk hukuk normlarını tartışılır hale getirmektedir. Bu arada yeni anayasa konusu da sessiz sedasız ilerletilmektedir. Bakalım ilk dört madde ve 66 madde konusunda hangi partiler neler diyecek?