Osman Kavala; tertemiz bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır. Yaratılmak istenen algının aksine müvekkil-hükümlü Osman Kavala siyasal veya askeri casus değildir. Tüm baskılara ve devletin resmî kurumlarına verilerin emirlerin aksine müvekkilin casus olduğuna dair delil oluşturmaya yönelik Milli İstihbarat Teşkilatı'ndan mahkemeye yansımış en ufak bir bilgi ve açıklama da mevcut değildir. Yurtdışına çok kolay çıkabilecek durumda iken, 2013 yılından 2017 yılına kadar, 4 yıl hiçbir yere gitmemiştir.

Gezi olaylarının bütün sorumluluğunu Osman Kavala'ya yükleyerek, sıyrılmak bir yöntem olabilir. Ancak bu, var olan tehlikeyi asla ortadan kaldırmaz.

Bundan dolayı dilekçemizin bu kısmında, müvekkil sanığa haber vermeden aynen şunları yazdık:

Hükümlü Mehmet Osman Kavala; ilk gözaltına alınış tarihi olan 18/Ekim/2017'den bugüne kadar aralıksız, yaklaşık 8 yıldır tutuklu-hükümlü olarak cezaevinde bulunmaktadır. Kendisi 1957 doğumlu olup, yurtiçi ve yurtdışında büyük fedakarlıklarla eğitim görmüş, ülkesine dönmüş, Dünya çapında ticari başarılara imza atmış klasik işadamı kimliğinin ötesinde ülkesine, milletine ve insanlığa faydalı birey olma yolunda, ahlaklı, yasalara saygılı, entelektüel çabaları ile büyük dostluklar edindiği gibi, aynı oranda kıskançlıklara da maruz kalmıştır.

Babasını 1982 yılında kaybetmiştir. Annesi Necla Kavala 97 yaşında olup, ölüm döşeğindedir. İşbu yargılamanın yenilenmesi başvurumuzda bu açıklamaları yapmamızın nedeni; ülkemizin hukuk alanında normalleşmesine zemin hazırlamak, bu anlamda genel bir iyileşmeye katkıda bulunmak ve Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın kripto yapılarla mücadelesinde ufak da olsa katkıda bulunmak içindir. Zaman içinde bu cümlenin anlamı daha iyi anlaşılacaktır. Ne var ki sorumluluk mevkiinde olanların; umulur ki, bu sürece bigâne kalmamaları, gerçek vatanseverlerin cesaretini biraz daha artıracaktır. Bu bakımdan hukukçu olan Adalet Bakanı'mıza büyük görev düştüğü izahtan varestedir. Bir kez daha belirtelim ki; müvekkil Osman Kavala'nın mahkeme hükmüne dayanak aldığı, iddianamenin belkemiğini oluşturan yukarıda belirttiğimiz 15/06/2013 tarihli "ÇOK GİZLİ" ibareli, 11 sayfadan oluşan "Analiz Raporudur".

Dönemin "Kaçakçılık ve Organize Suçlarla Mücadele Daire Başkanı" unvanını taşıyan ve daha sonra 15 Temmuz darbe girişiminden sonra hakkında Fetö Terör Örgütü işlemi yapılan Mehmet Yeşilkaya'nın oluşturduğu bu raporda, komplocuların sıkça başvurduğu gibi müvekkil Osman Kavala “kızıl milyarder” olarak yaftalanmıştır.

Ustaca rapora yerleştirilen bu "oksimoron" benzetme, emniyetin objektif delil toplamak yükümlülüğünü gözardı eden, yargılama makamlarını daha baştan "önyargıya" hazırlayan gerçek yargılamayı baltalamaya yönelik kasıtlı bir tutumdur. Nitekim Haziran 2013'te; bırakın ülkemizdeki toplumsal olayları, Dünya'daki bütün toplumsal olayları bir kalemde analiz eden ve çözümleyen müvekkili de "azılı kriminal" bir şahıs olarak gösteren (hükümeti devirecek çapta) bu rapor ve raporu hazırlayan Emniyetin en önemli "Organize Suçlar" birimi, gerçek manada Hükümet darbesi olarak mahkeme kayıtları ile subuta erecek olan ve 5 ay sonra ortaya çıkacak 17/25 Aralık (Hükümete yönelik gerçek Darbe Girişimi) sürecinin bizzat  hazırlayıcısı rolünü oynamıştır. Osman Kavala'yı kendi kirli planlarına alet eden gerçek darbeciler, "kızıl milyarder", "casus" gibi kavramları toplumu etkilemek, yönlendirmek maksadıyla kullanmışlardır.

Müvekkilin varlıklı olduğunu ima edip, toplumun sosyal sorunları ile ön plana çıkmadan ilgilenmesi, ahlaklı ve mütevazi duruşunu büyük bir "sır" gibi takdim ederek, hedeflerine maalesef ulaşmışlardır…”

Yüce Türk Milleti adına hüküm veren Türk hukuk otoriteleri kanun yararına bozma talebinde bulunulan bu dilekçeyi dikkatle incelenmelidir. Osman Kavala davası Türkiye Cumhuriyeti’ni uluslararası arenada sıkıntıya sokmayacak bir sonuca bağlamalıdır. Hülasayı kelam yüce Türk Milletinin vicdanını rahatlatmalı ve adaletin adil olduğu kanaati milletin vicdanında yer bulmalıdır. Gezi olaylarında berat eden, askeri casusluk suçlamasında beraat eden Mehmet Osman Kavala hakkında uygulanan karar Türk adaletinin imtihanı durumundadır. Fetö ihanet şebekesinin 15 Temmuz 2016 yılında gerçekleştirdiği kalkışmanın sekizinci senesini yaşadığımız bu günlerde bu ihanet şebekesinin hala temizlenemediği düşüncesi Türk hukukuna ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yönetenlere yakışmamaktadır. Devlet ile hükümet arasındaki fark Türk entelektüellerince anlaşılamaz ise 150 yıllık demokrasimiz ve 2000 yıllık devlet geleneğimiz zarar görecektir. Dünya tarihine altın harflerle kaydedilen adalet ve hukukun hüküm sürdüğü devletler kuran Türk milleti ‘devlet başa kuzgun leşe’ lafını boşa söylememiştir. Sonuç olarak devlet varsa adalet vardır. Devlet varsa vatan vardır. Devlet varsa namus vardır. Devlet varsa mutluluk vardır. Devlet varsa insan olma onuru vardır. Devlet varsa sen, ben, o, biz, siz, onlar vardır. Sonuç olarak devlet varsa hep beraber varız; iktidarı ile muhalefeti, dindarı ile seküleri, komünisti ile liberali, milliyetçisi ile ümmetçisi, suçlusu ile suçsuzu, arsızı ile uğursuzu, çalışkanı ile tembeli, erkeği ile kadını… kısaca Türkiye Cumhuriyeti varsa hep beraber varız.