Bu haftaki yazımın temeli aslında Çin Halk Cumhuriyeti’nin Afrika’ya el koymasının resmi deklarasyonu olan (FOCAC) anlaşmasıydı. Yani 6 Eylül Çin Afrika ekonomik Formu ile dünyada ki eksen kaymasının Çin etkisi ve Türkiye’ye yansımaları olacaktı. Kendilerini Afrika’nın sahibi gören batının Afrika’dan kovulmalarının sebepleri ve Afrika’nın yeni hamilerinden olduğunu iddia eden Çin Rusya ve Türkiye’nin ilişki düzlemini ele alacaktım. 6 Eylül anlaşmaları ile ve İngiltere’nin Afrika’daki mevcut statükosu nasıl etkilenecek? Fransa, İtalya, Belçika ve Hollanda’nın Afrika’dan kaçmalarının temelinde ne yatıyor gibi sorulara cevap arayacaktım. 

Afrika açılımında Türkiye’nin şerefiyesini yine bazı imtiyazlı gruplar mı tahsil edecek? Türkiye’nin bu şerefiyesinden hangi cemaatler ve tarikatlar fayda sağlayacak? Yoksa Türkiye yeni bir paradigma geliştirerek daha devletçi daha sosyal bir yapı içerisinde Afrika açılımını yapabilecek mi? Tüm bu sorulara cevap ararken yazımın başlığındaki ata sözünü yaşar olduk. Vatanımda yaşanan bazı iğrenç olayları kaleme almam gerekti.

Nasıl bir memlekette yaşıyoruz?

Aklım hayalim almıyor.

15 Temmuz köprü girişinde Range Rover ile nöbet tutan trafik polislerimizin havası yerindeydi.

Polislerimize yakışmıyor mu bu lüks araçlar?

Daha güzelleri daha lüksleri yakışır elbette.

 Lakin bu lüks araçlar kara para trafiğinde kullanıldığı için Türk hukuku tarafından el konan araçlar diye medya önünde sergilenmedi mi?

Sergilendi.

Polis teşkilatımızın kullanımına sunulmadı mı?

Sunuldu.

Şimdi neredeler?

Araçların nerde olduğunu bilmiyorum ama sağa sola tüküren görgüsüzlüğün nirvanasını yaşayanların dışarda olduğunu basından hep beraber takip ettik.

Bu görgüsüz zevatın 40 yılla başlayan yargılamaları beratla bitti zannedersem.

Milyarlarca liralık fatura kesen bu zatı muhteremler vergi borcu ile karşılaşacaklar mı?

Yoksa devletten alacaklı mı çıkacaklar?

Bekleyelim ve görelim.

Müstemleke valisi gibi hareket eden Mehmet Şimşek Üniversiteyi yeni bitirmiş, işinden yeni ayrılmış insanlarımıza cep telefonlarına mesaj atmayı ihmal etmemiş.

Sakın yanlış anlaşılmasın.

Nasılsınız, sağlınız sıhhatiniz iyi mi, iş bulabildin mi diye değil tabi ki.

Sigorta borcunuz var hemşerim öde yoksa icraya geleceğiz mealinde diye mesaj atmış.

Vatandaşın sessiz sedasız cevabı ise bence aynen şu şekilde. Yaralı eşek kurttan korkmaz buyurun gelin neyimi alacaksınız?

Bu garabet devam ederken ciğerimizi yakan acı haberlerle yandık yıkıldık.

Küçük bir köyde 8 yaşındaki küçücük Narin Güran kızımız kayboldu. 19 gün boyunca bulunamadı.

Organize suç örgütü gibi davranan bir köy halkı var sanki. Narin’in ailesi dahil katledilen kızımızın canilerini adalete teslim etmemek için akla hayale gelmeyen işler yapıldığı yavaş yavaş ortaya çıkıyor.

Yetti mi? Yetmedi. Bu aile ile ilgili açıklama yapan bölgedeki feodal yapının siyasal temsilcilerinden Galip Ensarioğlu "Aile bizim dostumuz. “Bazen bilmediğimiz, bazen de bilip söylemememiz gereken şeyler var” diyerek siyasetten istifa ettiğini açıkladı.  Bu sözlerinin altını dolduracak bir beyanda bulunmadı. Tamam Galip Ensarioğlu bu sözleri ile ilgili bir açıklamada bulunmadı. Türk adaleti bu vatandaşın bu açıklamanın aslı astarı ne diye sormadı bile. Yine soran gazeteciler oldu.

Türkiye’de yaşanan diğer iğrenç olaylardan bahsederek içinizi daha da karartmayacağım. Ancak bu olaylar olurken Kuzey Irak’tan ve Suriye’nin Kuzeyinden şehit haberleri ile yıkıldık. Tam acılarımızı saracağımız sırada bu defa Zekeriya Yapıcıoğlu denen Hüdapar’ın yıkıcıoğlu bölücülüğün nirvanasını yaşarcasına açıklamalarda bulundu.

Taç giyen baş akıllanır mı?

 %0,5 oy oranına sahip olan Hüdapar’ın Genel Başkanı Yapıcıoğlu’nun beyanı şu şekilde.

 "Ahmağa anlatır gibi tek tek söyledim, buna rağmen anlamamakta ısrar ediyorlar. O zaman onların bile anlayacağı bir şekilde söyleyeyim. Biz, Anayasanın 4'üncü maddesi olmasın diyoruz. Kameraya bakarak söyleyeyim bir daha. Anayasanın 4'üncü maddesi olmasın diyoruz. Anayasada değiştirilemez maddeler olmaması demek, bütün o değiştirilemez dediğiniz maddelerin hepsini değiştirelim anlamında değildir. Anayasanın 4'üncü maddesine karşıyız, tamam mı? Anladınız mı? 4'üncü madde olmasın. 4'üncü madde gelecek nesillerin iradesine ipotek koymaktır. Bir daha söylüyorum, altını çizerek söylüyorum. İlk 4 madde değil, 4'üncü madde, tamam mı…?"

Bak Hüdapar’ın başkanı Yapıcıoğlu!

Bu satırlardan bir daha yazıyorum. Ahmağa anlatır gibi değil.

Okuması yazması olan normal zekâ seviyesindeki bir insana, Millet vekili olmuş birisine anlatır gibi anlatıyorum.

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ilk 4 maddesi ve 66. Maddesi kalkmaz. Kalkamaz.

Anayasanın bu maddeleri kaldırmayı kimse teklif edemez. Teklif edenler YIKICIOĞLU olarak nitelendirilir. Türk adaleti elbet bir gün bu yıkıcı teklifte bulunanlara hesabını sorar. Belki bugün belki yarın. Belki de yarından da yakın unutma.

Türk ve Atatürk düşmanlığı üzerine kurulan siyaset ve bu siyasete ses çıkarmayan TBMM mensuplarını buradan şiddetle kınıyorum. Kurtuluş savaşında can veren kan döken dedelerimizin kemiklerini sızlatırsanız bu millet size zamanı geldiğinde hesap sorar unutmayın. MHP’de siyaset yapanlara ve kendisini Türk milliyetçisi olarak nitelendiren vekillere soruyorum.

Siz ne iş yaparsınız?

Bostan korkuluğu bile sizden daha caydırıcıdır emin olun.

İstanbul’u gavurun elinden kurtaran, bizlere bu vatanı bırakan, sizlerin siyaset yapmanıza zemin hazırlayan, tebaadan vatandaş bilincine geçmenizi sağlayan Gazi Mustafa Kemal Atatürk’e dua edeceğinize yıkıcıoğullarına sessiz kalırsanız Türk milleti hakkını helal etmeyecektir.