MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin 22 Ekim'de PKK lideri Abdullah Öcalan’a, örgütü lağvetmesi koşuluyla, "Umut hakkı için başvurması ve TBMM’de DEM Parti Grup Toplantısı'nda konuşması" için çağrı yapmıştı. Bu çağrı Türkiye'de büyük yankı uyandırmıştı. MHP’liler, Bahçeli’nin çağrısını “milat” olarak nitelendirmiş; birçok siyasi partide bu çağrıya destek verirken temkinli tutum sergileyen ve karşıt olan partiler ardı ardına açıklamalar yapmıştı.  

27 Mart 2025 tarihinde PKK terör örgütünün kurucusu, ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezasına çarptırılmış olan Abdullah Öcalan, İmralı adasında DEM Partili heyetle birlikte bir açıklama yaptı. Bu yapılan açıklama şu şekildedir. 

“Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı

PKK; tarihin en yoğun şiddet yüzyılı olan 20. asrı, iki dünya savaşı, reel-sosyalizm ve dünya genelinde yaşanan soğuk savaş ortamları, Kürt realitesinin inkârı, başta ifade olmak üzere özgürlükler konusunda yasaklardan kaynaklı oluşan zeminde doğmuştur.

Teori, program, strateji ve taktik olarak yüzyılın reel-sosyalist sistem gerçeğinin ağır etkisinde kalmıştır. 1990’larda reel-sosyalizmin iç nedenlerle çöküşü ve ülkede kimlik inkarının çözülüşü, ifade özgürlüğünde sağlanan gelişmeler, PKK’nin anlam yoksunluğuna ve aşırı tekrara yol açmıştır. Dolayısıyla ömrünü benzerleri gibi tamamlamış ve feshini gerekli kılmıştır.

Kürt-Türk ilişkileri; 1000 yılı aşan tarihler boyunca Türkler ve Kürtler, varlıklarını sürdürmek ve hegemonik güçlere karşı ayakta kalmak için gönüllülük yönü ağır basan, hep bir ittifak içinde kalmayı zorunlu görmüşlerdir.

Kapitalist modernitenin son 200 yılı, bu ittifakı parçalamayı esas gaye edinmiştir. Etkilenen güçler, sınıf temelleriyle birlikte buna hizmeti esas bellemişlerdir. Cumhuriyetin tek tipçi yorumlarıyla birlikte bu süreç hızlanmıştır. Günümüzde çok kırılgan hâl alan tarihsel ilişkiyi, kardeşlik ruhu içinde inançları da göz ardı etmeden yeniden düzenlemek esas görevdir

Demokratik toplum ihtiyacı kaçınılmazdır. Cumhuriyet tarihinin en uzun ve kapsamlı isyan ve şiddet hareketi olan PKK’nin; güç ve taban bulması, demokratik siyaset kanallarının kapalı olmasından kaynaklanmıştır.

Aşırı milliyetçi savruluşunun zorunlu sonucu olan; ayrı ulus-devlet, federasyon, idari özerklik ve kültüralist çözümler, tarihsel toplum sosyolojisine cevap olamamaktadır.

Kimliklere saygı, kendilerini özgürce ifade edip, demokratik anlamda örgütlenmeleri, her kesimin kendilerine esas aldıkları sosyo-ekonomik ve siyasal yapılanmaları ancak demokratik toplum ve siyasal alanın mevcudiyetiyle mümkündür.

Cumhuriyetin ikinci yüzyılı ancak demokrasiyle taçlandırıldığında kalıcı ve kardeşçe bir sürekliliğe sahip olabilecektir. Sistem arayışları ve gerçekleştirmeler için demokrasi dışı bir yol yoktur. Olamaz. Demokratik uzlaşma temel yöntemdir.

Barış ve demokratik toplum döneminin dili de gerçekliğe uygun geliştirilmek durumundadır. Sayın Devlet Bahçeli’nin yaptığı çağrı, Sayın Cumhurbaşkanın ortaya koyduğu iradeyle diğer siyasi partilerin malum çağrıya dönük olumlu yaklaşımlarıyla oluşan bu iklimde silah bırakma çağrısında bulunuyor ve bu çağrının tarihi sorumluluğunu üstleniyorum.

Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devlet ve toplumla bütünleşme için kongrenizi toplayın ve karar alın; tüm gruplar silah bırakmalı ve PKK kendini feshetmelidir. “

Esas mesele bu açıklama yapıldıktan sonra ortaya çıktı. Sayın Cumhurbaşkanımız altını kalın çizgilerle defaten çizmesine rağmen birileri yorum üstüne yorum yapmakta ısrar ediyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin seçilmiş Cumhurbaşkanı “hiçbir pazarlık yok” demesine karşın birilerinin ısrarla gizli bir pazarlık varmış gibi konuşmaları çok manidardır. Bu konuşmaları yapanların başında 15 Temmuz 2016 yılı öncesinin muktedirlerinin olmasını siz kıymetli okuyucularıma bırakıyorum. Bu güruh ısrarla ana dilde eğitimden başlayıp; vatandaşlık tanımı olan 66. Maddenin değiştirilmesine, çift resmi dile geçişten, garantör bir Avrupa devleti talebine kadar devam etmekte. İç siyasette 15 Temmuz artıkları, gizli gizli bölücülük yapmakta ısrar etmekteler. Yurt dışında ki ihanet şebekeleri ise PKK’nın kurucusu İmralı canisinin açıklamalarının kendilerini bağlamadığını söylemekten geri durmuyorlar.

Kimse unutmasın!

Türkiye Cumhuriyeti Devletini bu millet kurmuştur. Anayasası bellidir. Vatandaşlık tanımı nettir. Birileri Türkiye Cumhuriyeti’ni terör örgütü ile pazarlık etti noktasına taşımasın. Sayın Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’ın dediği gibi “kadife eldivenli demir yumruğu kullanmaktan çekinmeyiz.” Terör örgütü ile pazarlık yapılmaz. Devletin şefkatine güvenen yaşar, güvenmeyenin ise anası ağlar.

Sonuç olarak ihanetin nedeni olmaz, bedeli olur. Türk Devletinin şefkatli ellerine teslim olmayanlar bedelini ödemek zorunda kalırlar. Atalarımızın dediği gibi. Ya devlet başa ya kuzgun leşe.