Bu hafta ne yazık ki nahoş bir konuyla yazıma başlamak durumundayım. Geçen hafta Sarıyer'de Santa Maria İtalyan kilisesinde, Pazar ayini sırasında maskeli saldırganlar bir kişiyi öldürdü. Bu saldırı Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin birliğine beraberliğine kastedilmiş hain bir girişinden başka bir şey değildir. Deaş'ın üstlendiği bu saldırıyı biraz daha derinden incelemek gerektiğine inanıyorum. Çok kısa bir süre içerisinde zanlıların kıskıvrak yakalanması, Türk emniyetinin ve istihbaratının başarılı çalışmaları sonucudur. İçişleri Bakanımız Sayın Ali Yerlikaya'nın açıklamaları bu saldırının arkasında bambaşka bir hesap olduğunu ortaya koymaktadır. İlk olarak şu kavramdan bahsetmek istiyorum. Güvenli ülke arayan dolar milyarderleri. MILLIONAIERE MIGRATIONS ,yada göçmen milyarderler. Bu kavram önümüzdeki günlerde gündemimize daha fazla geleceğine inanıyorum. Bu konuda yapılan bir araştırma sonucundan birkaç örnekle vermek isterim. Birezilya'dan kıta Avrupasına ve ABD'ye göçen milyarder sayısı 500 ün üzerinde. Çinden kaçan milyarder sayısı 1000 nin üstünde. Orta Asya Türk devletlerinden kaçanların sayısı 1000 nin üstünde. Rusya'dan kaçan milyarder sayısı yine 1000 nin üstünde. Daha ilginç olan ise İngiltere ve Fransa'dan kaçan milyarder sayısıda hiç küçümsenmeyecek kadar yüksektir. İran, Irak, kıta Afrikasından göçen milyarder sayısından bahsetmiyorum. Peki bu saldırı ile bu milyarderler arasında nasıl bir bağlantı olabilir?
Pazar ayinine katılan Polonya İstanbul başkonsolosunun orada olması tamamen bir tesadüf desek; katil zanlılarından birisinin Rus kökenli diğerinin Tacik kökenli olması ve kullandıkları aracın Polonya pilakalı olması da tesadüftür herhalde?
Rusya Ukrayna Savaşı sonrası gayri resmi de olsa Polonya Savaş arenası haline geldi. ABD ve Avrupa kendi güvenlikleri için Polonya'yı bir istihbarat merkezi haline dönüştürdü. Dünyanın tüm kanlı terör örgütlerinin, acımasız para kartellerinin, şeytana pabucunu ters giydiren uyuşturucu ve silah tüccarlarının cirit attığı bir bölgeye dönüştü Polonya. Bu trafiğin uzantısı olanlar Türkiye Cumhuriyeti'nin güvenliğini sıkıntıya sokarak bu milyarderlerin Avrupa ve ABD'ye göçmelerini sağlamak istemektedirler. Kısaca kilise baskını arkasında daha derin daha büyük güçlerin olduğu unutulmamalıdır. Türkiye Cumhuriyeti her şeyden önce bir hukuk devleti olması; güvenlik tabanlı değil tamamen insanların güvenliği için ve ticaretin güvenliği için her türlü önlemi almış olması özellikle birleşmiş milletlerden dışlanmaya başlayan Fransa'yı çok ciddi manada kaygılandırmaktadır.
Hukuki olarak sermaye transferi yapmaya çalışan kendi ve sermayelerinin güvenliği için Türkiye'yi tercih edenlerin rahatsız edilmesi; Türkiye'ye yapılan doğrudan bir saldırıdan başka bir şey değildir.
Dünya bugünlerde kapitalizmi, sermayeyi güvenliği tekrar tartışmaya başladı. Kapitalizmi kendi menfaat ve ideolojilerine göre şekillendirmeye çalışan Çin gerçeği ortadadır. Yine kapitalizmin merkezi olarak kabul edilen kıta Avrupa'sında sermayenin sömürecek nufus bulamaması ve yaşlanmasından kaynaklı iflası ortadadır. ABD'de ise devlet erkinin zayıflaması ile şirket kapitalizminin devletleşme çabaları büyük kavganın başlama düdüğü sayılmalıdır. Göçmen milyarderlerin bir kısmı ise paydaş kapitalizim diye yeni bir fikre sıcak baktıkları bilinmektedir. Paydaş kapitalizm ise kapitalizmin temel manifestosuna aykırı olarak paylaşımcı bir büyümeye ve devlet erkinin güvenlik tabanlı değil güvenilir devlet mantığında olmasını beklemektedir.
Sonuç olarak iktisadi tabanlı siyasal projeler ve uluslararası çok katmanlı vektörel çalışmalar yapmadan bu saldırıların ne sebebi anlaşılır, nede sonuçları kestirilebilir.