20 Ocak 1921 tarihinde Türkiye Cumhuriyetinin ilk anayasası yapıldı. “Teşkilât-ı Esâsiye” Kanunu olarak isimlendirilmiş; kısa öz çerçeve anayasa olarak tanımlanmıştır. 23 madde ve bir ayrık maddeden oluşan ilk anayasamız daha sonra yapılacak olan tüm anayasalarımızın temelini teşkil etmektedir. 1921 anayasası aslında 1908 yılında yürürlüğe girmiş olan Kanûn-i Esâsi’yi geçersiz kılmamış ancak iki anayasa arasında farklılıklar olduğu anlaşılırsa Teşkilât-ı Esâsiye kanunları geçerlidir denilmiştir. İlk anayasamızın en önemli maddelerinden birisi “1865 yılından beri yaygın olarak kullanılan devlet adının ‘Devlet-i Aliye-i Osmaniye’ değil ‘Devlet-i Aliye-i Türkiye’ olarak kullanılmasıdır. 1908 yılından bu yana anayasa ile yönetilen bu memlekette topyekün bir anayasa çalışması sadece topu taca atmaktan başka bir şey değildir. Kurtuluş savaşı sırasında bile bir anayasa ile meşrulaşmayı başarabilen tüm faliyetlerini hukuka dayandıran, kurtuluş savaşı döneminde bütçe yapabilen Türkiye Cumhuriyetinin kendisidir. Bu dönemle ve devletin kurucu kadroları ile hala savaşan aydınımsılara bu yazıyı yazıyorum. Belki anlarlar.
Memleketin hali pür melali ortada iken yeni anayasa yapmak ne kadar doğru olur? Her şeyden önce Türkiye Büyük Millet Meclisinde bir muhalefet sorunu varken bir anayasa yapmak yarın reddedilecek bir işe imza atmaktan farklı olmayacaktır. İki hafta önce yazdığım köşe yazımda CHP’ye rağmen AK Partinin muhalefeti ayakta tutması memleket için ne kadar önemli ise muhalefetin olmadığı yada muhalefetin görünürde var olduğu ancak işlevsel olarak olmadığı bir dönemde yeni anayasayı bir kenara bırakın yasa bile yapmak mümkün değildir.
Neden ana muhalefet yok diye sorabilirsiniz? Son genel seçim sonrası Türk siyaset arenasına baktığımızda, iktidarın ana muhalefet dahil tüm siyasal unsurları şekillendirdiği netleşti. Ancak bu durumdan hiç rahatsız olmayan muhalefet liderleri ve yöneticileri hiç bir şey olmamış gibi davranmaları iktidarın bile meşruiyetini sorgular hale getirmiştir. Kısaca Türkiyemizde bir muhalefet problemi varken yeni anayasa yapmak sadece lafı güzafdan başka bir şey olmayacaktır. AK parti haklı olarak ne yapayım bunlarada aklı biz mi verelim diyebilir. Denecek hiç bir şey yok tabiki. Ancak siyasal sistemde yaşanan kitlenme, kirlenme, liyakatsızlık, tarafgirlik, ilkel feodal yapı ve siyasetin finansmanının şeffaflığı problemleri çözülmediği sürece Türk siyaseti sıkıntıdan kurtulamayacak.
Her şeyden önce siyasetin finansmanının şeffaflığının sağlanması gerekmektedir. Kolay bir şey mi derseniz aslında çok kolay. Devlet seçimlerde belirli oy oranının üzerine çıkan partilere hazineden kaynak aktarmaktadır. Bu kaynak yeter mi diye düşünebilirsiniz. Haklısınız. Türkiyede Başkanlık sistemine geçildiği halde profesyonel siyasetçiler hale partilerdeki köşelerden ayrılmaksızın siyaseti ve partileri kazanç kapısı olarak görmeye devam etmekteler. Bu durum hem iktidar hem de muhalefet için geçerlidir. Son dönemlerde ise hem iktidar hem de muhalefette bulunan bu profesyonel talancılar birbirleri ile paslaşarak soygunlarını daha profesyonel hale sokmuşlardır. Bu nasıl olur dediğinizde işin b..nu çıkartan bu tipler dediğimiz tanımlamanın tam karşılığını vermekteler. AK partili bir belediyeden iş alan CHP'li birisi gülerek şunu diyebilmektedir. Bizde onların bir şirketine iş vereceğiz; böylece tarafsız olduğumuz belli olacak demektedir. İşler ihale usulü ile hak edene değil talimatla kime verileceği belli olduğunu görüyoruz. Kısaca hülle içerisinde hülle yapmaktan çekinmiyorlar. Neden böyle yaptıklarını sorduğumuzda ise partinin paraya ihtiyacı olduğu yalanını söylemekteler. Kısaca kirli para ile siyaset yapılırsa toplumda temizlenmez, bilakis kirlenir. Yolsuzluk, rüşvet irtikap, gibi toplumu çürüten tüm aşağılık yapısal problemler öyle yada böyle siyaseti besliyorsa ve siyasette bu aşağılık işlerle uğraşan aşağılık kişileri bünyesinde barındırmaya devam ediyorsa vay bu toplumun haline. Aynı bileşik kaplar kuramı gibi çalışan bu pis ilişkiler kaynağını siyasi partilerden sağlamaktadır. Kısaca partilili olmak Türkiyede zenginleşmenin birinci leveli gibi kabul edilmektedir. Siyasi partiler istedikleri kadar reddetsinler. Toplum bunu bu şekilde kabul etmektedir.
Birde partilere aile olarak üye olma geleneği var. Bu durum genellikle Karadenizde ve Güneydoğu Anadoluda görülmektedir. Çocuklar siyasi partilere üye edilir. Kim iktidar olursa o partideki kardeş diğerlerini kanatları altına alır. Feodal yapının Türkiye siyasetindeki şekli diyebiliriz. Ne yazık ki birde cemaat ve mezhepsel yakınlık nedeni ile partilerde yoğunlaşmalar var. Bu durumda yine ilkelliğin siyasetteki resmi diyebiliriz. Son dönemde yeni moda olan cahil, suçlu kişilerin siyaset içerisinde yer almaları. Bu durumda gençlerimiz neden okuyayım, neden suç işlemeyeyim diye düşünmelerine neden olmaktadır. Zır cahil bir kadın “daha önce doktor dövemiyorduk AK parti sayesinde doktor dövebiliyoruz” diyerek aslında desteklediği partinin içine sı… ken birde sıvama işlemini yapmış oluyor. Cehaletin arsızlığının nerelere ulaşacağını da ortaya koymuş oluyor. Yine Ak partiyi desteklemek adına “Göçmenler olmasa aç kalırsınız” diyen cahil tercüme profesörlerini görmekteyiz. Bu tür söylemler sadece iktidarda yok tabiki CHP'de de bunları aratmayacak cahiller var. Tek tek söylemeye kalkarsak sayfa yetmez.
Gelgelelim yeni sivil anayasaya. Bu söylem daha önceleride dillendirildi. Bu söylemi ilk ortaya atan Fetöcüler 2010 yılında EVET için mezardan babalarını çıkarıp oy kullandırmışlardı. İşte cehalet ve rövanşizmin sonucu. Mezardan babanı çıkarıp oy kullandırmak tanımı hırsızlık yap anlamına geliyor. Cemaatler kendi menfaatleri için haram olan her şeyi helalleştirecek kadar sapkınlardır. Hiç kimse 1982 anayasasının devamı gibi bir tanımlama yapma hakkına sahip değildir. Kesintisiz 20 yıl devam eden iktidar yapılması gerekenleri neden yapmadı. Şayet anayasadan ilk dört maddeyi ve Türklük kavramını çıkarmak gibi akla hayale gelmeyen bir düşünceniz varsa sizi doğrudan doğruya ilk olarak Devlet Bahçeliye daha sonra Yüce Allaha havele ediyorum.
Bence bu anayasa çalışmalarının temelinde tamamen ekonomik sebepler var. Malumunuz olduğu üzere ekonomik veriler iyi değil. Sayın Cumhurbaşkanımızın güvendiği din kardeşlerimiz olan Araplar Türkiyeye para verme taraftarı değiller. Cumhurbaşkanımızı yanıltan ona yalan söyleyen o kadar çok danışman yada iş adamı varki. Bu sıkıntıları bi taraf etmek için anayasa değişikliği şart demişlerdir emin olun. Birde aç gözlü mütahit ordusu var ki düşman başına. Bu aç gözlü Mütahit ordusu kendi kazanımları için Türk ordusunu bile karşılarına alırlar. Sonrada işin gereği diyip işten sıyrılırlar.
Bu arada İYİ Parti Genel Başkanı Sayın Meral Akşener’in son çıkışı iyi değerlendirilmelidir. Meral hanım aslında AK Partiye göz kırparken inandırıcılığı artsın diye Türk soluna hakaret etmekten geri durmamaktadır. Tamam sizin siyasetinizde vefa yok. Vefa sizler gibi pragmatist insanlar için İstanbulun bir semtinden başka bir şey değildir biliyoruz. Ancak İYİ Parti içerisinde de vefasızlığın Nirvana’sını yaşamaktasınız. Ülkücü camianın abilerini seçim öncesi biçmeye başlamıştı Meral hanım. Seçim döneminde Fırat Çakıroğlunun katiline burs verenler liste başı olurken yine ülkücü abilerinizi kenara atmıştınız. İYİ Partinin muktedirleri ısrarla AK Parti ile koalisyaon talep etmeleri çok manidar. MHPnin AK Partinin yanından ayrılması ve MHPnin yerine İYİ Parti ile dışardan eski HDPnin destek vermesi ne anlama gelmektedir. Belkide yeni anayasayı hep beraber daha rahat yaparsınız. Bu birlikteliğin adına da milli mutabakat dersiniz eminimki.
Meselenin bir anayasa problemi olmadığı esas meselenin Türk vatanının GÖÇ MÜHENDİSLİĞİ ile Türksüzleştirilmesi olduğunu; fukaralığın Türk milletinin iliklerine kadar işlediğini dile getirmektir. Birileri Sayın Cumhurbaşkanımızı eksik, yanlış bilgilendirirken birilerinin zamanında söylediği “Türksüz bir Türkiye kuracağız” ifadeleri unutulmamalıdır.