19.11.2022 gece yarısı Duhok’a ulaştık. 1994 tarihinde birkaç günlüğüne geldiğim Dohuk ile mevcut kent arasında yüzyıllar var neredeyse. O tarihlerde Saddam’ın zulmünden kaçanların korku içerisinde yüzlerini Türkiye’ye döndükleri bir yerdi Duhok. Birkaç densiz haricinde Türkiye aleyhtarlığı olmayan, genel olarak Türk Milleti ile samimi ve yakın ilişki içerisinde olan bir kent yapısı vardı. Gerçi şimdi de pek farklı değil. Dohuk’un aşiret yapısı içerisinde en büyüklerden bir tanesi Barwari aşireti olup Dohuk’da meskun olmalarına karşın; Erbil ve Barzani ailesi üzerinde etkileri yadsınamayacak kadar fazladır. Bu aşiretin Barzani aşiretinin arkasındaki esas güç olduğunu söylersek her halde hata işlemiş olmayız. Kısaca 1994’deki Duhok gitmiş modern bir şehir kurulmuş. Sokaklarda en ufak bir asayiş problemi olmayan bir kent olmuş. Gerçi eskiden de asayiş problemi olduğunu duymadık. Bunun sebebi hale hazırda bölgede aile kefaret sisteminin mevcut hukuk içerisinde kullanılıyor olmasından başka bir şey değildir. Bir yerde çalışsan da, kendine ait iş kursan da, sana kefil olan büyük bir ailenin olması gerekmektedir. Yaptığın her tür olumlu yada olumsuz iş ile ilgili kefilden hesap sorulmaktadır.
Nüfus ağırlık Kürt kökenli bir kaç aşiret ve alt aşiretlerden oluşmaktadır. Küçük bir azınlık Ezidi, Ermeni, Keldani, Asuri ve Süryani bulunmaktadır. Türkmen nüfus Erbil’e göre çok az sayıdadır. Nüfusun büyük bölümü ana dil olarak Kürtçenin Soran lehçesini kullanırken yine halkın büyük kısmı Türkçe bilmektedir. Arapça ve İngilizce belkide bu şehirde üç yada dördüncü dil olarak kullanılmaktadır.
Erbil Kalesi
Dohuk’dan yola çıktığımızda yeni tünelin açıldığı ve otoban olduğu söylendi. Yolun yaklaşık olarak 1 saat kısaldığını söylediler. Evet tünel gayet güzel olmuş. Hız sınırı, radar konmuş. Bir kaç kontrol noktasından hiç bir problem yaşamadan yolumuza devam ettik. Yol boyunca dikkatimi çeken en önemli noktalardan biri, bölge hükümetinin tarıma müthiş yatırım yaptığını görmek oldu. Diğer unsur ise hayvancılık konusunda, özellikle küçükbaş hayvancılıkta çağ atlamış durumdalar. Yol boyunca binlerce değil onbinlerce küçük baş hayvan sürüleri gördük. Eskiden bu manzaraları görmek çok mümkün olmadığı gibi bu tür ihtiyaçlarını ya İran’dan, ya Türkiye’den karşılarlardı. Neyse… 3 saat gibi kısa bir sürede Erbil’in girişine ulaştık. Kontrol noktasında eskisinden çok farklı olarak modern kıyafetle ve donanım ile Türkçe ve İngilizce bilen personel sizi karşılıyor.
Gereksiz muhabbete bile girmeden çok kısa sürede Erbil’in dış mahallelerine yani 150 mt’lik caddeye ulaştık. Ankava’dan Erbil’in içerisine girdiğimizde daha önceleri inşaa halindeki binaların tamamen bittiğini gördük. Modern kafelerden birisinde bir kahve içmek için mola verdik. Keşke kahve istemeseydik. Personel ne Türkçe, ne Kürtçe nede İngilizce konuşuyor. Tek dil olarak Arapça kullanıyorlar. Zar zor bir kahve söyledik. Garsonundan patronuna kadar kibirli Arap faşizmi kokan mekandan ayrıldık. Başka mekanlara baktığımızda ne yazık ki bir çok mekan el değiştirmiş. Çoğunu Basra’dan ya da Bağdat’tan gelen Araplar satın almışlar. Yerel halkı garson olarak bile çalıştırmadıklarını gördük. Her gün daha modernleşen Erbil’de artık Türk-Kürt unsurlarının yanında daha baskın bir şekilde Arap unsurlarını görmeye başladık. Vatandaşla sohbet ederken yerel halkın nerede olduğunu sorduğumuzda ise bir çoğunun arazilerini satarak ya Türkiye’ye yerleştiklerini yada elindeki nakit ile yan gelip yattıklarını söylüyor. Gerçi Arapların iş kollarındaki baskıcı ve asabiye tutumu nedeni ile yerelde başarılı olmaları da mümkün değil gibi görünüyor.
Modern Erbil
Eski günleri yad etmek adına eski Erbil’e Kala mahallesine gittik. Kalanın dibindeki Kayseri pazarı olduğu gibi duruyor. Hiç bir şey değişmemiş. Kalanın etrafındaki mahalleler yine Türkmen kardeşlerimizin ocakları olarak devam ediyor. Erbil Kala köyü BM tarafından korumaya alınmış ve restorasyona başlanmış. Hem Türk tarihi için hemde bölge tarihi için son derece önemli olan Kale mahallesi en kısa sürede ziyarete açılır diyelim.
Mele Mustafa Barzani’yi El-Kasıma teslim etmeyen ve yönetime karşı koruyan Kala köyünün asil evlatları olan Türkmen beylerinden başka kimse değildi. Şimdi gökdelenler arasında devasa mirası ezilen ve mütevazılığı asaletinde olan Erbil kalası sessiz sedasız Türkmen hoyratlarına kulak kesilmektedir. Baba yadigarlarının kalada söyleceği bir Altun Hızma Mülayim hoyratı Suriye’nin Bey Dağı’nda Ezo Gelin olur tüm milleti ağlatır.