Tam 25 yıl önce bugün 3 Kasım 1996’da Susurluk’ta bir kaza meydana geldi ve bu kazayla bir dizi siyasinin çete bağlantıları teşhir oldu, kulaktan kulağa kontrgerilla içinde yer aldığı söylenen ama açıktan ifade edilemeyen kurumların 'derin' bağlantıları teşhir edildi. Üstü örtülemeyecek hale geldi. 1978’de 7 TİP üyesinin öldürülmesi, Abdi İpekçi cinayeti, Papa suikastı, eroin kaçakçılığı gibi çeşitli suçların sorumlusu olarak yargı kararıyla yıllardır aranan ülkücü faşist Abdullah Çatlı ile İstanbul eski emniyet müdür yardımcısı, polis okulu müdürü Hüseyin Kocadağ öldü, korucu başı DYP milletvekili Sedat Bucak yaralı olarak kurtuldu. Abdullah Çatlı’nın üzerinden Mehmet Özbay adına düzenlenmiş ehliyet, üst düzey devlet memurlarına verilen yeşil pasaport ve emniyet müdürlüğü uzmanı kimliği çıktı. Arabada susturucular, suikast silahları ve dinleme aygıtları bulundu. İçişleri Bakanı Mehmet Ağar 'olayın bir özelliği yok' dediği halde kazanın beşinci gününde istifa etmek zorunda kaldı.

Devlet içinde yuvalanmış çetelerin, mafya tetikçilerinin ve onları yöneten, gözeten derin devlet / siyaset aklının kirli çamaşırlarının ortaya döküldüğü Susurluk olayının üzerinden 25 yıl geçti. Ülkeyi ve siyaseti temellerinden sarsan, Türkiye tarihinin en kitlesel, en yaygın ve etkili protestosu 'Sürekli aydınlık için bir dakika karanlık' eylemine yol açan Susurluk olayı, o günlerde 'devlet-mafya-siyaset' üçgeni olarak yorumlanmıştı.

Susurluk skandalından 25 yıl sonra bir başka ülkücü faşist suç çetesi lideri Sedat Peker’in yurt dışına kaçmasının ardından gündeme getirdiği iddia ve ifşalar, Türkiye’de son 30 yılın faili meçhul cinayetler, uyuşturucu ticareti, rüşvet ve yolsuzlukta mafya, siyaset, devlet ve sermaye iş birliğini yeniden gözler önüne serdi. Ve biz tıpkı masallardaki deyiş gibi az gittik uz gittik dere tepe düz gittik bir de arkamıza baktık ki bir arpa boyu yol gitmişiz. Eğer 25 yıl önce Susurluk kazasının ardından ortaya çıkan devlet, mafya, siyaset, sermaye ilişkilerinin üzeri kapatılmadan tamamen açığa çıkarılsaydı; Türkiye bugün bunları yaşamıyor olacaktı. İktidara geldiklerinde çetelerin üzerine gideceklerini söyleyenler bugün MHP, derinlerde çeteler, palazlandırdıkları sermaye grupları, emniyet ve bürokrasiye kadar benzer ittifakları yaratmış bulunuyorlar. AK Parti bütünüyle bu ilişkilere batmış durumda.

ÇÖZÜM KATILIMCI DEMOKRASİ

İçinde yaşadığımız günlerde iktidarın bir dağılma ve çözülme sürecine girdiği çok açık bir biçimde ortada. Bu kirli ilişkiler ağıyla ve suçlularla gerçekten hesaplaşmanın çürümüş rejimle hesaplaşma mücadelesi Millet İttifakı’nın çözümü seçime bırakan tutumu ile çok mümkün görünmüyor. Evet, seçimler önemlidir ama her şeyi seçimlere bırakmak da, demokrasiyi 4 yılda bir sandığa gitmekle sınırlamak ta bir o kadar yanlıştır. Önümüzdeki süreçte devletin, iktidarın anılan suç örgütleriyle ilişkisinde ekonomik temelleri de ele alan katılımcı demokratik bir perspektifle mücadeleyi en geniş zeminde yükseltmeyi hedeflemek gerekmektedir.