Ten Değdi mi Kalp Susar mı?
Ayrılık Sonrası Cinsellik Düşüncesinin Psikolojik Yükü ve Karşı Tarafa Dair Kıskançlık Krizi
Ayrılık bazen “bitti”yle bitmez.
Bazen bir kelimeyle başlar asıl kriz:
“Ya o şimdi bir başkasıyla olursa?”
Bu cümle, kimi zaman bir geceyarısı uykunun içine sızar, kimi zaman gün ortasında boğazda düğüm olur. Ayrılık acısı sadece yitip giden bir sevgi değildir; aynı zamanda zihinsel bir savaşın da başlangıcıdır. Bu savaşın cephelerinden biri, kişinin kendi iç çatışmasıdır:
“Acaba ben biriyle olursam, bu ihanete mi girer?”
Diğeri ise dışa dönüktür:
“O biriyle olursa… dayanamam.”
Bu kıskançlık değildir yalnızca. Bu, daha derin bir şeydir. Bu bir sahiplik yanılsamasıdır. Psikolojide buna “psikotik sevgi hali” denir. Kişi hâlâ ilişkinin bittiğini idrak etmeden, bilinçdışında ilişkiyi sürdürüyor gibidir. Çünkü arzu hâlâ “onun” üzerindedir. Ve o arzunun bir başkasına yönelmesi düşüncesi, zihinsel bütünlüğü bozar.
Duygusal Derealizasyon yaşanır.
Zihin şöyle der: “Gerçek bu olamaz.”
Ama beden bilir. Kalp çarpar, eller titrer. Bu artık panik ataktır.
Bazı bireylerde bu durum öylesine büyür ki, karşı tarafın biriyle cinsel yakınlık yaşama olasılığı, travma sonrası stres tepkileri yaratır. Gözünün önünden silinmeyen sahneler, olmayan anılar, kurmaca kabuslar…
Bu sahneler, bilinçaltında aşağılanma travması ile birleşir.
Kendini değersiz, terk edilmiş, yetersiz hisseden birey artık sadece üzgün değil, kendilik yarası almıştır.
Kırılmıştır.
Kıskanmaktan öteye geçip paranoya evresine varabilir.
Ama işin ironik kısmı şu:
Bu kişi bir yandan da kendi cinselliğini yaşama fikriyle boğuşuyordur.
İşte burada başlar çift yönlü duygusal dissosiyasyon:
“Ben yaşarsam suçluluk hissederim, ama o yaşarsa kıyamet kopar.”
Bu çifte standart, bilinçli bir kibir değil; duygusal çarpıtmanın bir sonucudur.
Çünkü aslında burada arzu edilen şey bedensel temas değil, hâlâ var olduğunu ispatlama ihtiyacıdır.
Bu da kişinin narsistik yapıdaki bağlanma şeklini açığa çıkarır.
Tutku, ihanetin suretine bürünür
Birinin başka biriyle yaşadığı olası tensel yakınlık, eski partner için ölümcül bir duygusal darbedir. Çünkü o an, yalnızca kıskanmak değil, bütün yaşananların geçersiz sayılması gibi hissedilir.
Psikoloji buna “geçersizleşme travması” der.
Yani: “O biriyle olduysa, demek ki benimle yaşadığı her şey yalandı.”
Bu noktada kişi artık gerçekle bağını yitirme riski taşır.
Depersonalizasyon yaşar. Kendini dışarıdan izler.
Kimi ağlar, kimi kendine zarar vermek ister, kimi sessizleşir.
Ama içten içe hep aynı cümle:
“Onu biriyle düşünemem. Yaşayamam.”
Peki çıkış nerde?
• Öncelikle kabul: O artık seninle değil. Ve onun yaşamı, senin kontrol alanında değil.
• Suçluluk duygusunu yönetmeyi öğrenmek için bilişsel davranışçı terapi çok etkilidir.
• Yas sürecini bastırmadan yaşamak şart. Bastırılan yas, psikotik öfke nöbetlerine dönüşebilir.
• Ve son olarak: “Sevmek, sahip olmak değil; özgür bırakabilmektir.” Bu klişe değil; psikolojik bir gerçekliktir.
Çünkü bazen en büyük cesaret, bir başkasının teninde var olmak değil, onun başkasına ait olabileceği gerçeğiyle yaşamayı öğrenmektir.
Ve kendi tenine, kendi ruhuna yeniden alışabilmektir.