Recep Tayyip Erdoğan ile Suriye lideri Ahmed El Şara arasındaki yaklaşan görüşmeye ilişkin Türkiye Cumhurbaşkanlığı İdaresi'nden yapılan resmi açıklama, Ankara'nın Suriye ile ilişkileri normalleştirme ve bölgesel istikrarı güçlendirmek için elverişli bir ortam yaratma isteğini gösteriyor.

İletişim Başkanı Fahrettin Altun'un vurguladığı gibi, müzakerelerin Suriye'nin güvenliği ve istikrarına ilişkin çok çeşitli konuların ayrıntılı bir şekilde ele alınmasını ve ülkenin yıllar süren çatışmaların ardından ekonomik toparlanmasını teşvik etmenin somut yollarını içermesi planlanıyor. El Şara'nın Suudi Arabistan ziyaretinin ardından gerçekleşen bu ziyaret, Türkiye'nin de rol oynadığı bölgede yeni bir güvenlik mimarisi oluşturmaya yönelik bir başka adım olarak görülüyor.
Ancak, özetlenen planların uygulanması, Esad hükümetinin devrilmesinden sonra Türkiye ile Suriye arasında gelişen zorlu jeopolitik durum nedeniyle karmaşıklaşıyor. Bu nedenle, Türk yönetimi Suriye'ye yardım sağlama konusuna son derece dikkatli yaklaşıyor, farklı öncelikleri temel alıyor ve kendi siyasi ve ekonomik istikrarını açısından konuyu ele almaya çalışıyor.

Ekonomik Gerçekler ve Türkiye'nin Suriye'deki Stratejik Öncelikleri
Türk lirasının ABD dolarına karşı değerinde önemli bir düşüş yaşanırken ve 36 lira gibi tarihi bir düşük seviyeye ulaşmışken, Ankara Suriye'ye ekonomik yardım sağlama konularında özellikle dikkatli olmak zorunda. Hükümetin aldığı önlemler sayesinde son aylarda ulusal para biriminin göreceli istikrarına rağmen, yüksek enflasyon ve artan işsizlik gibi iç ekonomik zorluklar, mali taahhütleri üstlenmek için dengeli ve rasyonel bir yaklaşım gerektiriyor.

Aynı zamanda, Türkiye şüphesiz bölgesel istikrarı güçlendirmekle yakından ilgileniyor ve bunu kendi güvenliğinin ve refahının anahtarı olarak görüyor. Büyük çaplı bir insani felakete ve çok sayıda mültecinin Türkiye'ye akınına neden olan Suriye krizi, Ankara'nın çıkarlarını doğrudan etkiliyor ve durumun çözümünde aktif katılım gerektiriyor. Ankara, Şam'daki mevcut gücü terörle mücadelede ve bölgesel güvenliği güçlendirmede, özellikle de Türkiye'nin ulusal güvenliğine doğrudan tehdit oluşturan PKK’ya karşı mücadelede önemli bir ortak olarak görüyor.
Suriye liderinin Ankara'ya davet edilmesi, Türkiye'nin Suriye'deki önemli yatırımlarını -siyasi, ekonomik ve güvenlik alanında- güney sınırlarında istikrarlı ve güvenli bir bölge yaratmak için kullanma konusundaki stratejik arzusunu yansıtıyor. Bu, yalnızca Türk dış politikasının önceliklerinden biri olan kuzey Suriye'de özerk bir PKK bölgesi yaratma girişimlerine karşı koymakla ilgili değil. Türkiye, uzun vadeli stratejisine uygun olarak, etkili bir arabulucu ve istikrar garantörü rolünü oynayarak bölgedeki konumunu bir bütün olarak güçlendirmeyi amaçlıyor.

Bununla birlikte, Ankara kendi ekonomik sınırlamalarını hesaba katmalı ve iç sosyo-ekonomik istikrarı olumsuz etkileyebilecek aşırı yükümlülükler almaktan kaçınmalıdır. Bölgesel hırsları iç ihtiyaçlarla dengelemek, Suriye meselesinde Türk liderliğinin karşı karşıya olduğu temel bir görevdir.

Şam: İçeriden Bir Bakış ve PKK Faktörü

Şam ise, yıllardır süren savaş nedeniyle harap olmuş ulusal ekonomiyi ve mültecilerin dönüşünü yeniden canlandırmak için birleşik bölgesel ve uluslararası çabaların harekete geçirilmesinin gerekliliğini vurguluyor. Buna paralel olarak Suriye liderliği, barışçıl müzakereler yolunu izleyerek ve çatışmanın tırmanmasını önleyerek, kuzey ve doğu Suriye'deki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) statüsü sorununu çözmeye çalışıyor. Şam, sivil halk arasında yeni can kayıplarını önleyecek ve ülke genelinde merkezi yönetimlerin otoritesini güçlendirecek olan söz konusu toprakların meşru hükümetin kontrolüne devredilmesi konusunda bir uzlaşma anlaşmasına varmayı umuyor.

Ancak, kuzeydoğu Suriye'deki durum son derece gergin ve karmaşık olmaya devam ediyor. SDG güçleriyle temas hattında, Türkiye tarafından aktif olarak desteklenen Suriye Milli Ordusu (SMO) ile Kürt oluşumları arasında silahlı çatışmalar cereyan etti. Yerel haberlere göre, Halep Valiliği'nin kuzeydoğusunda SMO militanları ile SDG arasında, özellikle stratejik öneme sahip Tişrin Barajı ve komşu yerleşim yerlerinde düşük yoğunluklu çatışmalar yaşandı.

Aynı zamanda Ankara, SMO’yu Suriye Silahlı Kuvvetleri'ne entegre etmeyi reddederek pozisyonuna sıkı sıkıya bağlı kalmaya devam ediyor. Bu karar, esas olarak SDG ve ABD'li destekçilerinden gelen provokasyonlar konusundaki endişelerden kaynaklanıyor. Türkiye için, SDG bayrağı altında saklanan PKK üyelerinin Suriye ordusuna entegre edileceği ve böylece doğrudan Türkiye sınırına bitişik topraklarda yasal olarak faaliyet gösterme fırsatına sahip olacağı durumu kabul edilemez.

Ankara'nın böyle bir yaklaşımı, SDG'ye mali ve askeri destek sağlamaya devam eden ve onları Suriye içindeki nüfuz mücadelesinde etkili bir araç olarak gören Washington ile ilişkilerde bir miktar gerginliğe yol açabilir. Bu da Suriye Kürtleri arasında ayrılıkçı duyguları harekete geçirebilir ve onları Irak Kürdistanı senaryosunu tekrarlamaya itebilir, Suriye'nin toprak bütünlüğüne ve bölgenin tamamında istikrara uzun vadeli bir tehdit oluşturabilir.

Şam'daki yeni hükümet zor bir görevle karşı karşıyadır: Başta Türkiye olmak üzere bütün komşu devletlerle dengeli ve karşılıklı olarak faydalı ilişkiler kurmak. Ankara'da yapılacak olan toplantı, tarafların stratejik çıkarlarını ne kadar başarılı koordine edebilecekleri ve artan dış baskı ve bölgesel rekabet karşısında ortak bir zemin bulabilmelerinin önemli bir göstergesi olacaktır.

Suriye'nin acilen ekonomisini yeniden canlandırmaya ve topraklarının tamamı üzerinde tam egemenliğe kavuşmaya ihtiyacı var, Türkiye ise sınırlarının güvenliğini sağlamak ve etrafında bir istikrar kuşağı oluşturmakla hayati derecede ilgileniyor. Ankara, SDG konusunda kararlı bir tutumun ve terörizme karşı tutarlı bir mücadelenin bu hedeflere ulaşmanın anahtarı olduğuna inanmaktadır.