Sevgili okuyucu bazen günü gündemi yaşadığımız gerçeği değil  geçmiş hikayeleri yazmak dinlemek insana iyi gelir.
Ruhi baba yaşadıklarını tanıklıklarını tarihsel olayları kendi üslubunca anlatan bir kadim dostumdurbugün ona kulak verelim.

Son maç

12 Eylül çok şeyi temelinden değiştirdi elbette.
İki konu dikkat çekiciydi.
Her yerde mantar gibi birahaneler açılıyordu.
Birde kitap suç aleti olmuştu arabesk ardından fantezi müzik yerini doldurmuştu.
Kibariye diye bir roman kızının sesi sokakları çınlatıyordu"Kimbilir bu gidişin dönüşü olacak mı?"
Eylül Ekim Kasım diye ilerliyordu hayat 
fakat umutsuzluk moralsizlik sarmıştı dört bir yanımızı.
İşkenceci polis bilmediğim soruyu sorup cevap alamayınca delirmiş gibi"Bittiniz lan her şey bitti neyi saklıyorsun” bağırıyordu.
Ara ara göç ettiler bırakarak yoldaşları gözler yaşlı gönül yaslı ağlayan gurbet kuşları diyordu şarkıcı Biricik.
Yazın Youtube’ye GURBET KUŞLARI / Biricik tıklayın ve dinleyin ne hisseder şimdiki 40 yaş altı gençler acaba? 
Herkes birahanelerde  o baskı günlerinde kendi derdine iç çekiyordu.
Acıların kadını Bergene kezzap atmıştı sevgilisi denen adam. Kadının yarı yüzü yanmıştı.
***
O günlerde bir filme gitmiştik.Sinemada bile cunta nizamı vardı, nasıl bir filmdi hatırlamıyorum ancak kötü bir karakter bir garibana tekme attı kapkaranlık sinema salonundan bir ses yükseldi 
"Adalet bu mu Lann"
O dakika ışıklar yandı içeri sinema personeli  girdi.
"Kim bağırdı beyler çabuk  ortaya çıksın"
***
Yakalanan militanları ezik saçı başı dağınık yenik pişman halde basına teşhir ediyorlardı.
Önlerinde iki önemli suç aleti vardı.
Biri silah.Onu anladık da öteki dizi dizi kitaptı.Bunun nedenini sonradan anladık.
Kitap almak okumak taşımak şimdi abartılı gelir ama gerçekten tedirgin edici bir şeydi.
Her köşe başı yapılan arama / tarama faaliyetinde  mesela S.Freud’un PSİKANALİZ kitabı üzerinizden çıksa fazladan sorgulanırdınız.
"Komutanım arkadaşın üzerinden kitap çıktı"
Komutan kitabı sanki yakalanmış silah gibi alır evirir çevirir ve parasını ödeyip satın aldığınız bandrolü ürüne YASAK diyerek EL koyabilirdi.
Yani Cunta 45 milyon halka 
"kitap okumak başınızı belaya sokar" mesajını veriyordu.
Uzun süre hatırı sayılır kitle kitaplardan uzak durdu.
Toprağın az olsun 
Kenan Evren
***
Müslüm Gürses gönüllerin babasıydı.
O ve tanrı  istemezse yaprak düşmezdi.
Konserlerinde yoksul ve geleceksiz gençler sahnenin önüne gelip marul doğrar gibi jiletle kendilerini kesiyorlardı.Müslüm baba"Ama böyle olmuyor yapmayın etmeyin"dese de kimse dinlemiyordu.
O günlerde çocukluk arkadaşım sarı  Ahmetle Şişliden yürüyerek Taksime gidiyorduk.Harbiyede sıra sıra kuyumcular vardı artık çoğu yiyecek satan yerler oldu.
Bir kuyumcu önünde kimi görelim?
Müslüm baba ve uzatmalı sevgilisi Muhterem Nur.
Çocukluk arkadaşım sarı Ahmet iki elini açarak ve babaaa diye bağırarak koşmaya başladı. Durduramadım.
Müslüm Gürses ve değerli hayat arkadaşı korkuyla döndüler.
Biri onlara doğru koşarak geliyordu muhtemel alışıklardı bu sahneye fakat sabahın erken saati İstanbulun o zamanlar nezih semtlerinden birinde böyle bir SEVGi şaşırtmıştı onları.
Neyseki  olay"Sakin ol evlat sakin ol"diye seslenen Müslüm babanın müdahalesiyle bir drama dönüşmeden sönümlendi.Tatlı bir mesafeden karşılıklı güzel sözlerle ve iyi dileklerle herkes yoluna gitti.
***
Yenilgi yılları okuldur demişti Lenin.
Moskovada bir gizli toplantıda kulağımla duymuştum bu sözü.
Gülersiniz tabi.
Bilmezsiniz 14 yaşında VE ÇELİĞE SU VERİLDİ okuyan bir kuşaktık.
Seni halk adına ölüme mahkum ediyorum okumayanla konuşmazdık.
Yine aynı yaşlarda elime Kapitali aldığımda bir abi usulca geri alıp"Bunun için henüz erken"diye müdahale etmese şerefsizim okur ezberlerdim Das kapitali :)
***
Yıllar yılları kovaladı.
Berlin duvarı hala yerinde duruyordu Mahirin dediği gibi dev dünya Sosyalist bloğu vardı.
Tamam Stalinden sonra revizyonistler falan filan da iyi kötü bir denge oluşmuştu  her şeye rağmen.
Amerikalı ve batılı çakallar şimdiki kadar rahat değillerdi günün sonunda.
***
Ne varki doğu cephesinde işler iyi gitmiyordu.Görüyor ancak görmek istemiyorduk.
Revizyonizm son tahlilde burjuva ideolojisidir demişti Stalin "SON YAZILAR" kitabının 243. sayfasında.
Yani yolun sonu görünüyordu.
***
Yıl 1988 gelmişti.
Futbolu devrim kadar severdik.
Bir birahaneye girdim Avrupa şampiyonası finalini izleyeceğim.
Hollanda & Sovyetler Birliği finali yani.
İlk düdük çalındı  bizimkiler tiki taka başladılar oynamaya.
Dinamo Kievli çocuklardan oluşuyordu Sovyet Milli takımı çoğunlukla.
Kalede Daseyev vardı mesela adam DEMİR PERDEnin pratikteki haliydi. Çok zor gol yerdi.
Kuznetsov bir musluk tamircisiydi Litovchenko mühendis Zaharov vardı Sosyalist ülkede olmasa taç giydirip Kral yaparlardı kim bilir.
Buraya ilk 11 hepsini ezbere yazacak tanıdığım bir kardeşim var ona ayıp olmasın diye uzatmıyorum listeyi.
Gözümü kırpmadan maçı izliyordum.
Yeni bir müşteri girdi mekana çaprazıma oturdu.
Bira söyledi.
Fıstık falan filan.
Adamın maçla ilgisi yok belli ki.
Arada muhabbet başlatmak için laf atıyordu bana.
Kırımızılar hangi takım  diye sordu bir ara.
Ben tereddütsüz BİZİMKİLER diye cevap verdim.
Bütün birahane sakinleri dönüp bana baktı.
Oralı olmadım.
Yanımdaki de anladı uzatırsa ateş edeceğim kelime ile.
Sustu.
İlk yarıyı 1-0 yenik bitirdik.
Van Basten denilen alçak öyle bir gol attı ki DEMİRPERDE yırtıldı.
İkinci yarı bir gol daha yedik.
Şampiyonluk gitti.
Ben yenilgi yılları çocuğuydum hüzünlere alışıktım ancak bunu izleyen bir genç kardeşim o geceyi ağlayarak bitirmiş ve sabahtan akşama kadar top oynadığı arsaya adım atmamış günlerce.
Öğreneli çok olmuştu ; FUTBOL SADECE FUTBOL değildi.
Bu yenilgiden üç yıl sonra Sovyetler Birliği dağıldı 
bu maç CCCP milli futbol takımının uluslararası şampiyonalardaki 
"SON maçı" olarak tarihe geçti.