Öncelikle buna cesur,cüretkar vay be helal olsun diyen.

Medyamızı kutlarım.

Sonra da “özgürlük kardeşim”

Diye çıkış yapacaklara da, kardeşim bende özgür fikrimi yazıyorum hayırdır derim.

Bak şimdi cici cici yazayım:

Sahne sanatları tarih boyunca insan ruhuna dokunan, duyguları harekete geçiren ve toplumsal meseleleri tartışmaya açan bir mecra olmuştur. Ancak günümüz dünyasında bu alan, ticari kaygıların ve hızlı tüketim alışkanlıklarının etkisiyle giderek farklı bir yöne evriliyor. Kadın sanatçıların sahnede cinselliği ön plana çıkartan kıyafetler ve danslarla dikkat çekmeye çalışması, tartışmalı bir şekilde hem bireysel özgürlüğün hem de sanatın amacını sorgulatıyor. Bu durumu daha net anlamak için şarkıcı Gülşen örneğini ele alabiliriz.

Gülşen, sahnede tercih ettiği cesur kıyafetlerle ve dans figürleriyle uzun süredir gündemde, şakısıylamı hayır “kıyafetleriyle”İlginçtir ki bu durum, sadece hayran kitlesini artırmakla kalmıyor, aynı zamanda onun müziği ve sanatını gölgede bırakan tartışmaları da körüklüyor. Gülşen gibi pek çok sanatçı, bireysel tercihlerine ve sahne özgürlüğüne vurgu yaparak bu tarz bir yaklaşımı savunuyor. 

Bakın sahneler AÇ AÇ YARIŞI Ancak burada sorulması gereken temel soru şu: Sanatçının özgürlüğü ile sanatın niteliği arasındaki denge nasıl korunabilir?

I M G 20241210 W A0000

Tüketim Kültürü ve Cinsellik

Gece kulüpleri ve işletmelerin ticari kaygılarla cinselliği ön plana çıkaran sanatçıları tercih etmesi, sanatın ticarileşme sürecinin bir parçası. Bu tercihler, bir yandan bu işletmelerin müşteri çekme stratejisi olarak işlev görürken, diğer yandan sanatın niteliksel derinliğini zedeleyen bir süreci tetikliyor. Sadece cazibeye ve dikkat çekiciliğe odaklanan içerikler, daha yaratıcı, düşündürücü ve yenilikçi eserlerin önünü kapatıyor.

Bir sahne sanatçısının kıyafeti ve sahne performansı elbette onun özgürlük alanına girer. Ancak, aynı repertuarı kullanarak sürekli olarak cinsellik teması üzerinden sahneye çıkmak, hem bireysel farklılığı hem de sanatsal zenginliği zayıflatıyor.Sanat mı, Şov mu?

Sanatçının sahneye koyduğu her şey bir ifade biçimidir, ancak ifade biçiminin yalnızca “şov” unsurlarına dayandırılması, sanatın derinliğini sorgulatıyor. Gülşen örneğinde olduğu gibi, cüretkâr kıyafetler ve şov unsurları ön plana çıktığında, sanatçının müzikal yetenekleri ya da sahne mesajı ikinci plana itiliyor. Bu durum, uzun vadede sanatın “nitelikleşmesine” değil, körelmesine yol açabilir.

Çözüm Nedir?

Sanat ve ticaret arasındaki bu savaşı dengelemek için hem sanatçılara hem de izleyicilere büyük bir sorumluluk düşüyor. Sanatçılar, bireysel özgürlüklerini korurken aynı zamanda sanatsal mesajlarını ve özgünlüklerini ön planda tutmalı. İzleyiciler ise sadece dışsal şovlara değil, içsel derinliği olan, farklı ve yaratıcı işlere değer vermeli.

Sanat, yalnızca göz alıcı bir şov değil; toplumu dönüştüren, düşündüren ve hissettiren bir güçtür. Eğer bu güç, yalnızca tüketim odaklı bir cazibe unsuru haline getirilirse, hem sanatın ruhu hem de insanlığın kültürel birikimi zarar görecektir.Çünkü bu sahne kıyafeti değil kamuflajlı pornografidir.