Karakteristik olarak tarihçiler faşizmi üç bakış açısından çalıştılar: Bir ideoloji, bir hareket ve bir rejim olarak. Bu üç bakış açısının her biri kabul edilebilir olmakla birlikte, bu kitabın önermesi, faşizmin yalnızca bir sürecin çıktısı olarak ele alındığında bütünüyle anlaşılabileceğidir: Bilhassa, milyonlarca insanın hayatını karışıklık içinde bırakıp öz saygılarına gölge düşüren, bir dizi yalana inanmaları için özlem yaratmakla kalmayıp onları bizatihi bu yalanların yaratılması ve yayılmasının etkin bir parçası kılan bir sürecin.
Yanıtlamaya çalışacağımız sorular şunlar: Şu anda bu süreci işleten nedir, geçmişte neydi ve onu nasıl durdurabiliriz?
Minotor Kitap tarafından basılan ve dilimize Doğuş Çakan tarafından kazandırılan “Faşizmi Nasıl Durdururuz?” kitabında yazar Paul Mason hem çağdaş faşizmin tüyler ürpertici portresini, hem de faşizm olgusunun tarihini ortaya koyuyor. Faşizmin geçmişte bıraktığımız bir korku hikâyesi değil, güncel sorunlardan beslenen, kapitalist düzenin bağrında büyüyen ve bu sebeple de yinelenen bir kâbus olduğunun altını çiziyor.
Kitabın yazarı Paul Mason 2021’de Trump Kalkışması üzerine medium.com’ da yayınladığı ve dilimize Erdem Türközü tarafından çevrilip Ayrıntı Dergisi’nde yayınlanan yazısı “Trump Kalkışması: Marksist Bir Çözümleme” de şunları söylüyor:
1935’te Dimitrov tarafından Halk Cephesi’ni meşrulaştırmak için formüle edilen faşizmin klasik Marxist tanımı oldukça kullanışsızdır. Buna göre faşizm, “finans kapitalin en gerici, en şovenist ve en emperyalist unsurlarının açık, terörist diktatörlüğüdür”.
“(…) faşizm sınıflar üstü bir iktidar değildir; ne küçük burjuvazinin ne de lümpen proletaryanın finans kapital üzerindeki yönetimidir. Faşizm bizzat finans kapitalin iktidarıdır.”
Tüm makul kavrayışlara saldırmak için oluşturulmuş polemiksel bir tanımdı. Çünkü faşizm, Almanya’da, İtalya’da, Avusturya’da ve diğer yerlerde büyük sermayeden, hatta finans kapitalden bile özerk bir şekilde işliyordu.
Faşizmin sınıf güçlerinden sadece” birazcık” değil potansiyel olarak tamamen özerk olduğu yönündeki bu kavrayış, İtalyan ve Alman işçi hareketlerine çok yüksek bir bedele mal oldu. Çünkü Marxizmin, her şeyin sınıf çıkarından kaynaklandığına dair ilkesini geçersiz kılma eğilimindedir.
Ama Mussolini’nin PND’si ve Hitler’in NSDAP’ı gibi partilerin, neden seçkinlere dikte edebildiğine, yeni seçkinler yaratabileceğine, seçkinler için farklı gündemler belirleyebildiğine ve hatta ekonomik çıkarlarını bastırabildiğine dair eşit derecede Marksist ya da materyalist bir açıklama bulunmaktadır.
Faşizm özgürlük korkusudur; neredeyse her seferinde, özgürlüğü avuçlarının içlerinde gören insanlar tarafından tetiklenen, ideolojik ve toplumsal bir kitle görüngüsüdür.
(…) Fransız faşistlerini yenilgiye uğratan, liberal sosyalistler ve komünistler arasındaki resmi seçim ittifakı değildi; katı parti sınırlarına rağmen bir araya gelen kitlesel taban hareketiydi –ve kitabımda ve gelecekteki derslerimin bazılarında bugün bunu nasıl yapacağımızı göstereceğim.
Yazar, tehlikeyi göstermekle kalmıyor, yeni aşırı sağa direnmek ve onu yenmek için radikal ve umut dolu bir yol da öneriyor.
Tarih bize faşizmi besleyen koşulları ve onun nasıl başarıyla aşılabileceğini gösteriyor. Yaşadığımız bütün zorluklara, kırılmalara rağmen adil, eşit, özgür bir toplum yaratma fırsatımız var. Bunu yapabilmek için kendimize şu soruyu sormalıyız: Nasıl bir dünyada yaşamak istiyoruz ve bu konuda ne yapacağız?