Merkez Bankası, geçtiğimiz günlerde eylül ayı Piyasa Katılımcıları Anketi yayınlandı. Piyasa katılımcılarının yıl sonu tüketici fiyat enflasyonu (TÜFE) beklentisi bir önceki anket döneminde yüzde 43,31'den yüzde 43,14'e geriledi. 

Devrimci İşçi Sendikaları Konfederasyonu (DİSK) Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu, iktidarın enflasyon tahminlerinin ve buna odaklı zam politikasının emekçiyi aç bıraktığına dikkat çekerek AKP'nin ekonomi yönetimini eleştirdi. Çerkezoğlu'nun ANKA Haber Ajansı'na yaptığı açıklamalar şöyle:   

"TÜİK'in açıkladığı resmi enflasyonun da yine tahmin edilenin üzerinde olduğu bir süreci yaşıyoruz"

"Türkiye çok yüksek enflasyonlu bir sürece girdi ve bu yüksek enflasyonlu süreç Türkiye'de milyonlarca işçinin, emekçinin, emeklinin, kamu çalışanlarının çok ciddi yoksullaşmasına sebep oluyor. Bunun aslında esas olarak iki tane nedeni var. Birincisi, Türkiye'de bütün emek gelirleri TÜİK tarafından açıklanan resmi enflasyona göre belirleniyor. İkincisi de, gerçeğin çok altında baskılanmış enflasyon rakamları nedeniyle bütün ücretler de resmi enflasyon rakamı üzerinden belirlendiği için gerçek enflasyon karşısında her gün daha fazla yoksullaşan, her gün alım gücü gerileyen emekçiler olarak hayatımız sürdürmeye çalışıyoruz. Hükümetin enflasyon tahminleri de aynı zamanda ücretleri belirleyen önemli bir gösterge haline geldi. Hem OVP'de hem 12. Kalkınma Planı'nda hükümet sürekli birtakım enflasyon tahminlerinde bulunuyor ama daha sonra bunu revize etmek zorunda kalıyor ama hiçbir zaman tutmayan ve her zaman gerçek enflasyonun bu rakamın çok çok üstünde olduğu, TÜİK'in açıkladığı resmi enflasyonun da yine tahmin edilenin üzerinde olduğu bir süreci yaşıyoruz.

Bu, ücretlerin daha da fazla düşmesine, alım gücünün daha da fazla gerilemesine sebep oluyor. Üstelik özellikle geçtiğimiz hafta açıklanan OVP'de hükümet, önümüzdeki yıl için belirlenecek asgari ücret konusunda hedeflenen enflasyon üzerinden belirleneceğini ifade ediyor. 2025 yılı için de hükümetin hedeflediği enflasyon beklentisi yüzde 17-18 civarında. Diyorlar ki, '2025 asgari ücretini yüzde 17-18 beklenen enflasyon üzerinden yapacağız.' Hani onun üzerine 2-3 puan da kendileri eklerler ama bu bütün emekçilerin -asgari ücretle çalışanlar başta olmak üzere bütün işçilerin- çok ciddi bir biçimde yoksullaşması demek. Bu politikadan vazgeçilmesi şart. Enflasyon doğru ölçülmeli, 'enflasyon düştü' demekle düşmüyor çünkü. İkincisi de, bütün emek gelirlerinin sadece resmi enflasyon rakamı üzerinden belirlenmesi, beklenen enflasyon üzerinden belirlenmesi bu yoksullaşmayı çok ciddi bir biçimde artırıyor.

"Ücretleri bu şekilde düşürerek en fazla alım gücünü düşürüp milyonları açlıkla yüz yüze bırakırsınız"

Enflasyonun nedeni ücretler olarak gösteriliyor. Bu kocaman bir yalan. Türkiye'de enflasyonun nedeni ücretler asla değil. Bütün ekonomik veriler, bütün bilim insanlarının ifadelerinde çok açık bir biçimde görüyoruz ki enflasyonun nedeni ücretler değil. Ücretler çok küçük bir etken. Türkiye'de bu yüksek enflasyonun nedeni her şeyden önce dolarizasyondur, bazı arz problemleridir ve esas olarak şirketlerin, bankaların aşırı karlarıdır. Eğer enflasyonla gerçek anlamda bir mücadele verilmesi düşünülüyorsa enflasyonun nedeninin doğru teşhis edilmesi lazım. 'Enflasyonun nedeni ücretler' dediler, yıl ortasında asgari ücreti artırmadılar ama ne oldu? Milyonlar açlıkla yüz yüze kalırken enflasyon düşmedi. Dolayısıyla enflasyonla gerçek bir mücadele, üretime dayalı, kalıcı, güvenceli istihdam yaratacak bir ekonomik politika ve enflasyonu yaratan gerçek sebeplerle etkin bir mücadele şart. Ücretleri baskılayarak enflasyon düşmez, ücretleri enflasyonun sebebi olarak göstermekle de enflasyon düşmez. Ücretleri bu şekilde düşürerek en fazla alım gücünü düşürüp milyonları açlıkla yüz yüze bırakırsınız.

"Kara tablonun nedeni ülkeyi 22 yıldır yöneten iktidarın politikaları"

Kılıçdaroğlu'ndan Bakan Tunç'a: Yüreğin yetiyorsa mahkemeye gel Kılıçdaroğlu'ndan Bakan Tunç'a: Yüreğin yetiyorsa mahkemeye gel

Kim nereye giderse gitsin. İster Bakan, ister Cumhurbaşkanı, ister Merkez Bankası Başkanı nereye giderse gitsin, bu ülkede yaşayan 85 milyon insanla temas ettiğiniz anda en önemli sorunun geçim derdi olduğunu herkes görür. Çünkü gerçekten ürettiğimiz değerin bölüşümü anlamında 100 yılını geride bıraktığımız Cumhuriyet tarihimizin en kötü dönemini yaşıyoruz. Hepimiz çalışıyoruz, hepimiz üretiyoruz ama emeğin, emekçilerin çalışanların ürettiğimiz değerden aldığı Cumhuriyet tarihinin en düşük düzeylerinde, yüzde 25-26'lara düştü. Öyle bir düzen kurdular ki Türkiye'de bu düzenin bütün çarkları vergi politikasından ücret politikasına kadar bu düzenin bütün çarkları zengini daha zengin, yoksulu daha yoksul yapmak üzere dönüyor. Bu da milyonların yoksullaştığı çok küçük bir azınlığın da hızla zenginleştiği gelir ve servet dağılımında olağanüstü bir adaletsizliğin yaşandığı bir dönemi ortaya koydu. Bu kara tablonun nedeni ülkeyi 22 yıldır yöneten iktidarın politikaları, onların sınıfsal ve siyasal tercihleri. Bu iktidarın sözcüsü olan kişilerin bu gerçeklikle yüz yüze kalması da son derece doğal ama burada ülkeyi yönetenler açısından yapılması gereken şey, bunu değiştirecek adımlar atmaktır. Bunu değiştirecek adım da çok açıktır. Hepimizin çalışarak ürettiği toplam değer, 85 milyon insanı insanca yaşatmaya yeter de artar bile, yeter ki tercihler değişsin."