Gündem

Ankara'da CHP-DEM Parti zirvesi: Süreç TBMM'de olmalı

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, çözüm süreci tartışmaları hakkında, "Biz şeffaf, samimi, toplumsal mutabakata dayanan bir sürecin işletilmesini, bu sürecin işletileceği yerin mutlaka ve mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi olmasını, hiçbir partiyi ve toplumun hiçbir kesimini dışlamaması gerektiğini düşünüyoruz. Bir toplumsal mutabakat inşasında toplumun en kırılgan kesimlerinin gözetilmesi gerekiyor" dedi.

Abone Ol

CHP Genel Başkanı Özgür Özel, DEM Parti Eş Genel Başkanları Tülay Hatimoğulları ve Tuncer Bakırhan ile CHP Genel Merkezi'nde bir araya geldi. Görüşmede Özel'e, Genel Başkan Yardımcıları Gökçe Gökçen ve Ensar Aytekin eşlik etti. 1,5 saat süren görüşmenin ardından açıklama yapan Özel, konuşmasına DEM Parti Eş Genel Başkanları'na teşekkür ederek başladı. Özel, şunları kaydetti:

"Bugün buraya İstanbul’dan geliyorum. İstanbul’da Türkiye’nin en büyük ilçesine seçilmiş Sayın Ahmet Özer’i 28 gün sonra Silivri Cezaevi’nde ziyaret ettim. Kendisi bir haksız tutuklama ile karşı karşıya ve görevine kayyum atanmış durumda. Bunun OHAL döneminden kalmış bir uygulama olduğunu hepimiz biliyoruz. OHAL sırasında Fetullahçı terör örgütüne karşı mücadele etme iddiasıyla alınan OHAL yetkisiyle çıkarılan bir kanun hükmünde kararnameye sığınılıyor. Ama 2019 - 2024 arasında buradan alınan yetkiyle 49 belediyeye kayyum atanmıştı. 2024’ten bugüne de Esenyurt ve Ovacık Cumhuriyet Halk Partili belediyeler olmak üzere Hakkari, Mardin, Halfeti, Batman ve Tunceli ile birlikte yedi belediyeye kayyum atanmış durumda. Bir yandan bu kayyum meselesinde adımlar atılıp, bir yandan iktidarın toplumun tepkilerini sürekli ölçtürdüğünü biliyoruz. Ben bugün Sayın Ahmet Özer ile de paylaştım. Esenyurt’ta seçimi yüzde 51 oyla kazandık. Esenyurt’ta yüzde 82, kayyuma karşı. AK Parti’ye oy verenler de Ahmet Özer’e haksızlık yapıldığını söylüyor. Kayyum atanan hiçbir yerde durum bundan farklı değil. Türkiye genelinde ilk günlerde yaratılan algının yarattığı ilk hissiyatın oldukça değiştiğini ve bugünlerde peşi sıra gelen anket değerlendirmelerinde Türkiye genelinde kayyum uygulamasının, vatandaşın vicdanında mahkum edildiğini ve hoş karşılanmadığını hep birlikte değerlendiriyoruz.

'KAYYUMLARA KARŞI YASAL DÜZENLEME ŞART'

Bu süreçte, hep Meclis’in itibar kaybettiğinden ve hep Meclis’in güçsüzleştiğinden şikayet ettiğimiz bir dönemde, Meclis’te iktidara mensup olmayan muhalefet partileri tarihi bir adım attılar geçtiğimiz hafta. Biraz önce Sayın Eş Genel Başkanın da ifade ettiği gibi Meclis’teki 10 muhalefet partisi, Cumhuriyet Halk Partisi, İYİ Parti, DEM Parti, Saadet hep birlikte ve grubu bulunmayan muhalefet partileri bir kanun teklifi verdiler kayyumlara karşı. Burada bu teklifin altında imzası olmayan iki parti var: Biri AK Parti, biri MHP. Ama dün Sayın Feti Yıldız, ki Milliyetçi Hareket Partisi’nin hukuk ve seçim işlerinden sorumlu, Meclis’te hukuki düzenlemeler yapılırken genelde ilk ve son sözü söyleyen Milliyetçi Hareket Partili milletvekili ve genel başkan yardımcısı sıfatıyla o da kayyumlara karşı bir yasal düzenlemenin bu Meclis tarafından yapılması gerektiğini söyledi. Bu da çok kıymetlidir. Bizim Sayın Feti Yıldız ile zaman zaman çok farklı düşündüğümüz oluyor ama onun da 10 muhalefet partisinin ortaya koyduğu bu iradeye, Sayın Devlet Bahçeli adına hukuki değerlendirmeler yapan bir isim olarak MHP’nin kurumsal tavrını ifade etmiş olmasını son derece kıymetli buluyoruz.

'YASAL DÜZENLEMEYİ HEMEN ÇIKARALIM'

Adalet ve Kalkınma Partisi’nin buradan üzerine düşen bir şey var. Bir, yeni kayyum adımlarının milletin vicdanında yeri yok. Bunu elbette yapmamaları lazım. Mevcut durumu da yasal olarak düzeltecek çalışmayı bizce 9’unda görüşmeler başlayıp, Meclis bütçe maratonuna girmeden evvel hızla, bu bir günlük iş, ilk kez bütün partiler bir arada. Önce komisyonda bunu bir günde geçirip, sürelere bütün partilerin mutabakatı varsa zaten ertesi gün görüşmelerin başlamasına cevaz veriyor İçtüzük ki AK Parti bunu tek başına bile defalarca ihlal ediyor. Ama İçtüzük tüm partilerin mutabakatını, bir gün komisyonda, ertesi gün Meclis’te bu maddeyi hep birlikte düzeltebiliriz. Önümüzdeki dönem kim, ne ile ilgili, ne söyleyecek olursa olsun bu Meclis’in bu dönemde böyle bir antidemokratik uygulamayı, oybirliği ile ortadan kaldıracak adımı atması her yönüyle güven artırıcı ve Millet Meclisi açısından özgüveni gösteren, Türkiye’ye de umut verecek bir adım olacaktır. Bu yüzden buradan Adalet ve Kalkınma Partisi’nin Sayın Genel Başkanına ve grup yöneticilerine bu çağrımızı tekrar ediyoruz. Geçen hafta muhalefetin hep birlikte, bir parti dışarıda kalmadan attığı bu adıma MHP’nin dün gösterdiği yaklaşımı çok kıymetlendiriyorum. Bu konuda AK Parti’nin tutumunu ve olumlu bir adımını bekliyoruz. Bu konuda grup başkanvekillerimiz de AK Parti’nin grup yönetimiyle hızla görüşecekler. Bu konuda kendilerinden, MHP’den ayrışmayan bir adımı bekliyoruz ki bu sorun çözülsün. Yargı süreci tamamlanmış olanların yerine belediye meclisinden seçilir eskiden olduğu gibi. Tamamlanmamış olanlara da eğer tutukluluk tedbiri uygulanmıyorsa bir yandan yargılaması sürer ama böyle adımlar atılmaz. Bu da dört dörtlük bir demokratikleşme adımı olur. Bugünler için de son derece güven artırıcı bir adım olur. Ben geçmişte çok eleştirdim. Kişisel olarak iyi ilişkiler içinde olduğum, yaşına da hürmetimin olduğu, siyasi birikimine de hepimizin şahit olduğu biri, bugüne kadar hiçbir konuda benzer düşürmedik. Ama Sayın Feti Yıldız’ın muhalefetin bu tutumuna gösterdiği yaklaşımı önemli ve kıymetli bulduğumu ifade etmek isterim.

'İLK GÜNKÜ TUTUMUMUZDAN DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK'

Biraz önce Sayın Başkan da söyledi. Sayın Devlet Bahçeli’nin bir gün Meclis kürsüsünde gündem yaratan bir açıklamasından sonra ben Cumhuriyet Halk Partisi’nin tutumunu tarif etmiştim. Bunu da şöyle ifade ediyorum bir kez daha. Biz şeffaf, samimi, toplumsal mutabakata dayanan bir sürecin işletilmesini, bu sürecin işletileceği yerin mutlaka ve mutlaka Türkiye Büyük Millet Meclisi olmasını, hiçbir partiyi ve toplumun hiçbir kesimini dışlamaması gerektiğini düşünüyoruz. Bir toplumsal mutabakat inşasında toplumun en kırılgan kesimlerinin gözetilmesi gerekiyor. Ben bunu bizim açımızdan şehit aileleri ve gazilerin ‘Olmaz’ dedikleri bir sürecin olmayacağını, onların da mutlaka sürece katılmalarını söylemiştim. Kendilerine yaptığımız bütün ziyaretlerde oradan ‘Biz gerekirse yüreğimize taş basarız, başka şehitler gelmesin, terör bitsin diye her türlü sorumluluğu alırız. Ama bunun siyasete alet edilmesi, siyasi menfaatlere dönüştürülmesi durumunda da hakkımızı helal etmeyiz’ dediler. Bu çerçeve son derece kıymetli bir çerçevedir, çok sorumlu bir çerçevedir. Bu çerçevedeki bu yaklaşımı da son derece önemsiyorum. Bir kez daha bunun altını çizmek istiyorum. Samimiyetle ve şeffaflıkla davranılırsa Türkiye, bir ve bütün halinde 40 yıldır çözemediği ve Türkiye’ye çok şey kaybettirmiş, hepimize çok acılar yaşatmış, hem manevi olarak elbette ama maddi olarak da çok şey kaybettirmiş bir süreci bir toplumsal mutabakatla, toplumsal barış sürecine dönüştürebilir. Bu, Türkiye’deki herkese kazandırır. Türkiye açısından uluslararası ilişkilerde, içinde bulunduğu bölgede, coğrafyada Türkiye’yi çok sayıda riskten de kurtarır. Bu noktada ilk günkü tutumumuzda değişen hiçbir şey yoktur. Biz kendini bu ülkede yaşayan herkesin kendini eşit hissettiği, eşit gördüğü ve bu eşitlik için de eşitçe yaşadığı bir ülke istiyoruz. Bunun için de üzerimize düşen bütün adımları atmaya hazırız. Bundan sonraki süreçte ümit ederim tüm siyasi partilerin birbiri ile uygun zeminlerde diyalog kurabildiği, kimsenin kimseyi ötekileştirmediği, şeytanlaştırmadığı, sözün değerinin olduğu bir süreci hep beraber yaşamak isteriz. Bu konuda Cumhuriyet Halk Partisi olarak geçmişten gelen tüm kötü tecrübelere rağmen üzerimize düşeni yapma noktasında tarihsel tutarlılığımızdan farklı bir noktada değiliz."

'BENİM HAKARETİM HUKUKSUZLUK YAPANA'

Özel, İstanbul Cumhuriyet Başsavcısı Akın Gürlek’e yönelik ifadelerinden dolayı kendisi hakkında açılan soruşturmaya ilişkin soru üzerine, “Yalnızlık kötü şey. Bazen aynalarla konuşmaya başlarsınız. Ve bu hiç hayra alamet değildir. Akın Gürlek, Akın Gürlek’e karşı kullandığım ifadelerden dolayı, Akın Gürlek’in hak ve menfaatlerini korumak üzere hakkımda kamu davası açmaya kalkmış. Akın Gürlek, Akın Gürlek’i şu anda tebrik ediyor olabilir. Öbürü öbürünün tebriğini kabul ediyor olabilir. Allah selamet versin kendisine. Bıraksaydı benim hakkımda zaten kendisiyle dayanışma gösterecek başka makam ve merciler soruşturma başlatabilirlerdi. Ama yine maalesef tabii bu aynayla konuşma hali sağlıklı bir hal olmadığı için bana şundan soruşturma açıyor. Kendisine göreviyle ilgili hakaret ettiğimi söylüyor. Akın Gürlek’e şunu sorarlar: Sen mahkeme mahkeme gezip, özel olarak seçilmiş ve siyaseten cezalandırması gereken kişilere, sırf sana o talimat verildi diye adalet giyotini olmak senin görevin mi? Yoyo gibi Ankara ile İstanbul arasında sarayın elverişli aparatı olarak gidip gelmek senin görevin mi? ‘Yargı kısmı bitti siyasete geçti’ denip Sayın Erdoğan tarafından ‘Bakanlarımız siyasete uzak kişiler, bu boşluğu bakan yardımcıları dolduracak, Teşkilatımızla bakanlık arasında köprü olacak’ denilen bakan yardımcılığı görevine geçtikten sonra ve o görevin önceki karşılığı müsteşarlıkken ve müsteşarların atama usullerine uygun olmayan bir şekilde geri İstanbul’a başsavcı olarak gidip adalet katletmek senin görevin mi? Sabahın köründe bir evin, bir eşin mahremine gitmek senin görevin mi? Avukatsız aramalar yapmak senin görevin mi? Dosyada gizlilik varken iktidara yakın medyaya dosya içeriklerini sızdırmak senin görevin mi? Sabahın köründe daha kendisi üzerine suçlamalar okunmamışken, kişiyi terörist ilan etmek senin görevin mi? Sonra da bu sürecin tamamını büyük bir agresyonla, büyük bir gerginlikle sürdürmek, milletvekillerine izin verilmesine bile bakanlık üzerinden müdahale etmeye çalışmak senin görevin mi? Daha önceki Cumhuriyet Başsavcısı ‘Arkadaşlar taziyeden suç mu olur? Telefon etmiş diyorsunuz bundan suç mu olur? On yıl önceki şeyden suç mu olur? Bir banka hesap hareketinden suç mu olur?’ deyip savcılara geri attığı soruşturma evrakını düştüğü yerden toparlamak, oradan bir soruşturma uydurmak, yalan yalan ifadelerle tutuklamaya sevk etmek, sonra da itiraz da bile ‘Bunlarla tutuklama olmaz, ama yine de bir gizli tanık bulunmuş. O yüzden tutukluluğun devamına’ denecek operasyonu yönetmek senin görevin mi? Görevinden dolayı hakaretmiş. Benim hakaretim bunları yapana. ‘Bunları yaptım’ diyorsa açsın kamu görevlisine görevinden dolayı hakaret" ifadesini kullandı. Özel, şunları kaydetti:

'BAŞKA İŞ BİLMİYORSA AVUKATLIK YAPABİLİR'

"Onun görevi adalet, onun görevi usule uygunluk, onun görevi ‘Avukatı gelmeden sakın evde arama yapma’ demek. Onun görevi ‘Soruşturmada gizlilik var, bu bilgileri kim sızdırıyor’ demek. Bizzat bu iletişimi yürütmek değil. O yüzden kendine görev olarak bildikleri bunlarsa, görevinden dolayı hakaret ettim. Ben bu yapılanlara itiraz ettim, o onu hemen sahiplenmiş. O yüzden ayna ile konuşur hale geldiyseniz, kısa vadede tatili ama en nihayetinde eğer yaptığınız iş sizi toplumsal yaşamda da komik duruma düşürecek sanrılara itiyorsa, mutlaka işinizi değiştirmeniz lazım. Bu vakitten sonra başka iş bilmiyorsa avukatlık yapabilir. Ben bir kez daha kendisini hızlı bir şekilde kıymetli diplomasıyla, değerli mesleğini yapabileceği, kimseye zarar veremeyeceği bir başka alana davet ediyorum. Mutlaka avukatlığa dönsün. Öyle aynayla konuşan başsavcıdan bize de kendisine de fayda yok."

'KORKU SİYASETİNİN KENDİSİNİ NE HALE GETİRDİĞİNİ HATIRLATMAYA DAVET EDİYORUM'

Özel, "Diğer belediyelere kayyum atanmasına yönelik bir endişe var mı?" sorusuna, "Bir kere kayyum bugünkü uygulamayı önümüzdeki hafta eğer MHP samimiyse eğer, Adalet ve Kalkınma Partisi, tüm muhalefetin ve MHP’nin desteklediği bir uygulamayı yapmaktan kaçmaz. Sonra hemen şey mi başlayacak yine? ‘Ortaklar arasında çatlak, matlak.’ Bence hızlı bir şekilde bu işi halletmek lazım. Ama kayyum dediğin bir terör örgütü ilişkisi iddiasıyla olan bir şey. Ne İstanbul Büyükşehir Belediyesi için ne herhangi bir belediyemiz için ne de 31 Mart tarihli seçime girmek için bu devletten temiz kağıdı almış ve milletin teveccühü ile seçilmiş hangi partiden olursa olsun bir belediye başkanı için bu ilişkilendirmeyi kabullenmemiz, beklememiz mümkün değildir. Bu konuda dolaşıma sokulan bütün haberler toplumdaki korkuyu ve endişeyi körüklemeye çalışıyor. Bugün Türkiye’nin büyümek için, güçlenmek için, sorunlardan kurtulmak için öyle hep tarif ettikleri beka sorunları yaşamamak için, korkuya, tehdide, umutsuzluğa değil; sorunlarını çözeceğine dair umutlara ihtiyacı vardır. Ben umudu kendi partim ve gelecek seçimden sonraki iktidarımız için hissediyorum ve hissettiriyorum. AK Parti’yi de umudun siyasetinin çıkış yolu olduğunu, korku siyasetinin kendisini ne hale getirdiğini hatırlamaya davet ediyorum" ifadesini kullandı.