Türk Milleti 100 yıl önce emperyalist güçlere karşı tarihin en büyük direnişini gösterdi. 1911 yılından itibaren kesintsiz savaşlarla boğuşan Anadolu ve Rumeli insanı, 1922 yılında; uzun süren savaş yorgunluğuna, yoksunluğa, güçlü düşmanlara rağmen elinde avucunda ne varsa özgürlüğü için harcadı. 1699 yılından itibaren sürekli toprak kaybeden Türkler 26 Ağustos'da ilk defa Kocatepe'de düşmanı durdurup 14 gün sonra da vatanını özgürlüğe kavuşturdu. 

Tek düşman emperyalistler değildi elbette. Tarih derslerinde öğrendiğimiz gibi zararlı cemiyetler de vardı. Bu oluşumlar o kadar fazlaydı ki... İsimlerini saymak uzun sürer. Amaçları ve kaynakları ortak. Kimi bölücü maskeyle, kimi dini kisveyle millî varlığa saldıran bu cemiyetlerin tümü cehennemin dibini boyladı. 

100 yıl sonra ne değişti? Saldıranlar aynı... Ya destekçileri? Bugün TSK kimyasal silah kullandı iddiasıyla emperyalistleri ülkeye çağıran, Irak ile aynı kaderi Türkiye'ye yaşatmak isteyenlerin zararlı cemiyetlerden olduğunu kim reddedebilir? 

LGBT, veganlık, kadın hakları gibi maskelerin ardına saklanıp Şebnem Korur Fincancı'ya sahip çıktıklarını söyleyenler Fincancı'nın hangi eylemini savunuyor?  

* Uğur Mumcu'nun ağabeyinin iddiasına göre 22 yıl önce Uğur Mumcu, Ahmet Taner Kışlalı, Muammer Aksoy ve Bahriye Üçok cinayetlerinin sanıklarını görmeden "Bunlar işkenceye maruz kalmıştır. İfadeleri geçersizdir" diye adli rapor düzenlediği ortaya çıktı. 

* Türk Ordusu'nun şerefli subaylarının yıllarca hapiste yatmasının, bazılarının intiharının, bazılarının şüpheli ölümlerinin yaşandığı Ergenekon kumpasına müdahil oldu.

* Sözde Ermeni soykırımı hakkında, "Bugün mahcubiyet duygusu yaşıyorum. Ermeni soykırımının hala kapı arkalarında konuşulmak zorunda hissedilmesi, bu toprakların halklarının evlerinden yurtlarından sökülüp atılmasının her yıl bayram gibi kutlanabilir olması..." açıklamasını yaptı.

* "Bir ilkokul adının Talat Paşa, caddenin adının Ergenekon, sokağın Türk beyi olması utancıyla yaşamalıyız" dedi.

* "Savaşın son bulması için Abdullah Öcalan'ın özgürlüğüne kavuşturulması gerekli" dediği iddia ediliyor. 

* Ambulans kurşunlayan, hastaneleri tarayan PKK'ya tek lafı yok.

* Türk doktorlar yaşadıkları problemlerden dolayı ülkeyi terk ediyor, yerlerine sığınmacılar hastaneleri işgal ediyor. Türk Tabipler Birliği Başkanı olarak tek lafı yok.

* Evinde çıkanlarla hiç ilgilenmiyorum bile. Evinde çıkanlarla ilgili bahaneler uyduranlara cevap vermekle uğraşırken asıl açıklamaları ve eylemleri göz ardı ediliyor. 

Bütün bunlar ve daha fazlası ortadayken başta siyasiler olmak üzere Fincancı'yı savunanlar neyi savunuyor? Zararlı cemiyetleri bir tarafa bırakıyorum. Onlar; terör, sığınmacılar, dış politika konularında zaten kendilerine biçilen rolleri oynuyorlar. Nerede Türk'e dair bir şey varsa karşısındalar. 

MUHALEFET KENDİSİNE YAKLAŞAN İKTİDARI İTİYOR

Ya muhalefete ne oluyor? Muhalefet diye Fincancı'ya destek olanları gören seçmenlerin tercihlerinin ne olacağını kestirmek güç değil. Peki, muhalif seçmenlere bunu yapmaya ne hakkınız var? Yetmez mi seçim kaybetmek için çalışmalarınız. Yetmez mi değişim için gün sayan insanların umutlarını kırmanız. İktidar olmayı geçtim. Bu politikalar sizi baraj altına iter. Sakın sesleri çok çıkıyor diye Fincancı'yla aynı kafada olanları çok sanmayın. Türk milleti devletinin ve ordusunun karşısında olanları hafızasında tutuyor. "Askerler ölmek için para alıyor" diyenleri de, "Bizim askerlerin eşleri de güneydoğu'daki gaziler için marif takvimine soyunsun" diyenleri de, kumpaslarla ordumuzu hapse atan, kozmik odaya saldıranları da unutmuyoruz.

HAYIRLI OLSUN

Sığınmacılar, ekonomi, ihale zenginleri, barınamayan öğrenciler, işsizlik konularının üzerine gitse iktidar olacak muhalefet, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgilenmeyi tercih ediyordu. Şimdi bir de Fincancı eklendi. Sevgili muhalefetimizin en büyük dertlerine yeni bir dert daha geldi. Hayırlı olsun!