Siyaset bilimci Prof. Dr. Emre Erdoğan, 31 Mart Yerel Seçimleri'ne kısa bir süre kala dikkat çeken açıklamalarda bulundu
Cumhuriyet'ten İklim Öngel'in sorularını yanıtlayan Emre Erdoğan, kritik tespitler yaptı.
İşte Emre Erdoğan'ın o açıklamaları:
“Mart iktidara yaramaz” diye bir söz var. Neden böyle denir?
Genel olarak mart ayı iktidara yaramıyor. Nereden biliyoruz. Biri 1984 seçimleridir. İkincisi de AK Parti'nin 2004 seçimleridir. Martı ayı kış çıkışı. Yani yaşam şartlarının son derece zorlaştığı, fiyat artışlarının olduğu bir dönemde insanlar iktidardan memnun kalmıyorlar.
31 Mart’ta bunu görür müyüz?
Türkiye'de iktidar oyunu belirleyen üç faktör var.
Ekonomik büyüme, işsizlik ve enflasyon. Bunlar aleyhine çalışan faktörler. Geçen seçimlerde, mutfağın etkisini gördük. AK Parti 5 puan kaybetti ama bloğun oyu düşmedi. 2019'da da aynısı olmuştu. Partinin oyu düşmüş olsa da, blok oyu sabit kalıyor. 31 Mart’ta AK Parti'de birkaç puan oy kaybı bekliyorum. Ama sonuçta o oy MHP'ye giderse, bloğun oyu aynı kalır. O zaman da blok içi kayma olduğu için bunun etkisini görmeyiz.
Cumhur İttifakı’nın oyu yalnız kendi içinde mi geçişken?
Ben Türkiye siyasetini yan yatmış bir T şeklinde gözümde canlandırıyorum. T'nin kısa ucunun üst tarafında CHP var. Güney tarafında AK Parti var. T'nin uzun kolunda yan yatmış tarafında en uzakta HDP var. Öteki tarafta da Yeniden Refah Partili’li (YRP) bir radikal sağ var. MHP bu aksın güneyinde kalıyor. İYİ Parti de üstünde kalıyor. MHP, AK Parti'ye çok yakın. Sadece bu geçerli olursa, AK Parti'den kaçan oyu MHP yakalıyor. Yani hem AK Parti'den hem MHP'den kaçması lazım. Bir de yukarıda onu yakalayacak birisi olması lazım.
Son dönem öne çıkan partiler...
Siyasette yeni olan iki aktör var. Biri Zafer Partisi. Aksın kuzeyini tehdit ediyor. Göçmen karşıtlığı yaparak yeterince göçmen karşıtlığı yapmayan CHP ve İYİ Parti'den oy almaya çalışıyor. Aksın güneyindeyse YRP var. O da yeterince “dincilik” yapmayan AK Parti'yi tehdit ediyor. Cumhur İttifakı’nda blok içi geçiş olmazsa, bu oy YRP’ye kayar. Karşıya geçmesi çok zor.
İstanbul’daki çoklu aday yarışı seçimi nasıl etkileyecek?
Aslında iki anlamlı aday var. Biz aday ya da parti sayarken iki kriter kullanıyoruz. Bir; koalisyon oluşturabiliyor mu? Yani 50 artı 1’i sağlayacak gücü var mı. İki; koalisyon bozabiliyor mu? Yani o parti katılmadığı zaman seçim kaybettiriyor mu. Dışarıda kalan aktörler de var. Biri YRP.
AK Parti'yi tehdit ediyor. 3 puan aldılar. 3'ü 4 yaparlarsa maliyet yükselir. 5 yaparlarsa maliyet daha da büyük olur. Dolayısıyla AK Parti'ye seçim kaybettirirler. Öteki tarafta iki parti var. DEM ve İYİ Parti. Bunlar seçim kaybettirir mi? Kaybettir. Kurum ve İmamoğlu birbirinin seçmenlerinden oy alma konusunda çok iddialı değiller. Oy kaybetmeme niyetindeler. Kurum YRP’ye oy kaybetmemeye çalışıyor. İmamoğlu ise yukarıda ittifak olmadığı için tabanda bir ittifak kurmak istiyor.
Bu noktada “Halkın İttifakı”, “Türkiye İttifakı” hedefi tutar mı?
Türkiye İttifakı çok zor. Türkiye'de 950 civarında ilçe var. 750'sinde şu anda sonuçlar belli. Çok rekabetçi bir ilçe bile yok. 950 ilçenin de yarısından fazlasını AK Parti kazanıyor. Türkiye İttifakı olsa AK Parti'nin şu an hazırda kazanmayı umduğu yerlerde de muhalefet kazanır.
"SEÇMENLER OY KAYDIRACAK"
Sandıkta ittifak?
Sandıkta ittifak daha doğru. Oy kullanırken iki faktör var. Biri tek turlu bir seçim. En çok oy olan kazanıyor.
Bakıyorsunuz sizin en sevdiğiniz aday kazanamayacak. O zaman ikinci sevdiğinizde oy kaydırıyorsunuz. O da kazanamayacaksa üçüncüye kaydırıyorsunuz. Bu psikolojik faktör, stratejik oy verme. Bir de negatif oy verme var. Bakıyorsunuz en sevmediğiniz kişi kazanıyor. O zaman ona kaybettirecek olana oy veriyorsunuz. İnsanlar bunun farkında olduğu için oy kaydıracaktır. Bu oy küçük partilerden gelecek. Çünkü küçük partinin adayının kazanma olasılığı yok. YRP, yüzde 3’ü 5 yapabilir ama altına da inebilir. YRP’ne oy verecek seçmen inadına AK Parti'ye kaybettirmek için oy verir.
Böyle bir motivasyon var mı?
YRP’de olabilir. Ama DEM ve İYİ Parti seçmeni şuna bakacak: “Ekrem İmamoğlu kaybederse Murat Kurum kazanacak”. O zaman bunun için Ekrem İmamoğlu’na oy verecekler.
Murat Kurum poşu taktı, halay çekti, Kürtçe konuştu. Yorumunuz nedir?
AK Parti gözünden bakın, MHP'nin oyları tamam ki İstanbul'da oyu zaten düşük. CHP'den, İYİ Parti’den oy isteyemez. Acaba Kürt seçmenden alabilir mi... Dolayısıyla “Biz o kadar karşı değiliz” imajı vermek, “Kategorik bir Kürk karşıtlığımız yok” diyebilmek için yapabilir.
Bir önceki aday Binali Yıldırım ile Murat Kurum’un performanslarını karşılaştırdığınızda ne görüyorsunuz?
AK Parti’nin İstanbul'daki oyu yüzde 48. Kim olduğu fark etmiyor. Oraya kimi koysa, bunu alıyor. Yüzde 55-60’a çıkamıyor.
Kurum doğru bir tercih miydi peki?
Bürokrat bir aday. Biz AK Parti’nin ve Murat Kurum’un depremle mücadelede başarısız görüldüğünü düşünüyoruz. AK Parti başarılı olduklarını düşünüyor. Yaptıkları kampanyada kentsel dönüşümü engelledikleri için Hatay'da muhalefeti suçladıklarını görüyorsunuz.
Deprem üzerinden propagandanın AKP’ye ne kadar faydası olur?
Deprem, İstanbul’daki en büyük sorun. Çözüm ne? Kenti ıslah etmek. Islahtan ne anlıyoruz?
Binaların kendi imkanlarıyla yenilenmeleri. Makro bir yenileme projesinden bahsetmiyoruz. Bu nasıl mümkün olacak? Kat verecek, imar verecek, kolay finansman sağlayacak ve kentsel dönüşüm mümkün olacak. Birinci ayağı bu ama bir de rant sağlayacak. Bu çerçevede değer 4 katına çıkıyor. Bu ciddi bir rant. Kadıköy tarafında bu durum yaşandı. Başka bir şey de rezerv alan. Diyarbakır’ın Sur ilçesinde yaptılar. Son derece şahsiyetsiz evler dikildi. Güzel bir ortamda yaşam alanı yerine rant yaratıldı. Kentsel rantın dağıtımı ile bunu yapabilir. AK Parti bunu yapacağını söylüyor. Dolayısıyla bunu yapacak kişi de Murat Kurum, Emlak Konut’un başkanı. O zaman kendileri açısından doğru adayı seçmiş oluyorlar.
Kampanya karşılık bulur mu?
Şöyle bir şey düşünün; Dört katlı eviniz var. Kentsel dönüşüm olması sizin cebinize para girmesi demek. Murat Kurum cebinize para koyacağını, o rantı size vereceğini söylüyor. Bu karşılık bulabilir. Oysa olması gereken, hepimizin fedakarlık yapması. Ama kimse fedakarlık yapmak istemiyor. Herkes kar etmek istiyor.
Son gün DEM’in aday tesliminde 3 saate yakın belirsizlik yaşandı. Becerisizlik mi, iş bilmezlik mi oldu?
Sayısını bilmediğim kadar parti kurulmuş ve partisi kapatılmış bir siyasi hareketin becerisizlik yapacağını sanmıyorum. Mümkün değil.
"DEM PARTİ'NİN ADAYI DÜŞÜK PROFİLLİ"
Taktik mi peki?
Düşük profilde aday gösterdiler. Seçimi bozmak isteselerdi biraz daha kuvvetli, popüler bir aday çıkartırlardı.
"BAŞAK DEMİRTAŞ’IN YERİNE GÜÇLÜ FİGÜR ÇIKARAMADILAR"
Meral Danış Beştaş parti içinde güçlü, Türkiye’de tanının biri. Başak Demirtaş’ın ardından Beştaş duyurulduğu için böyle bir algı olmuş olabilir mi?
Beştaş, Kürt hareketi içerisinde tanınan bir insan. Ama soldaki tek seçenek olarak DEM görülmüyor. Alternatifler var. Selahattin Demirtaş'ın başarısı solu süpürmesiydi. Yani soldaki hiç kimse Demirtaş varken başkasına oy vermek istemedi. Kürt siyasi hareketi, Demirtaş’ın yerine güçlü bir figür çıkaramadı. Sola daha sempatik gelebilecek bir aday düşünebilirlerdi. Bilinçli olarak düşünülmedi. Bu bilinçli bir tercih. Yani İmamoğlu için bir avantaj.
"İYİ PARTİ OLDUĞUNDAN GÜÇSÜZ GÖRÜNECEK"
İYİ Parti’nin CHP’ye karşı yürüttüğü stratejinin seçim sonucuna yansıması nasıl olur?
İYİ Parti kurulduğu günden itibaren CHP'yle birlikte yürümeyi ve muhalefet bloğunun ana bileşenlerinden biri olmayı tercih etmişti. Bu tercih partinin kendisine ait bir kimliğinin oluşmasına önemli bir engel oluşturdu ve çoğu kişi İYİ Parti'nin neden var olduğunu sorguladı. Üstelik CHP'de İmamoğlu gibi merkez sağ ile diyalog içerisinde olan bir kişinin ön plana çıkması İYİ Parti için bir dezavantaja dönüştü. İYİ Parti müstakil bir parti olarak var olmaya devam edecekse, kendisini ayrıştırmak zorunda. Ancak yerel seçimler, özellikle İstanbul bu girişim için doğru bir zamanlama değil çünkü muhtemelen İYİ Parti seçmeninin kayda değer bir kısmı oylarını İmamoğlu'na verecek, bu da partinin olduğundan güçsüz gözükmesiyle sonuçlanacak. Eğer Akşener oy kaybına rağmen koltuğunu korumayı başarırsa bu yıkımı fırsata çevirebilir, ancak bu da kesin değil.
"GÜVEN YIPRANDI, UMUTSUZLUK HAKİM"
Kamuoyu önündeki tartışmalar CHP’yi nasıl etkileyecek?
Öncelikle güven yıprandı. Umutsuzluk hakim. Kurultay sonrasında ortadan ikiye bölmüş bir parti var. İkincisi; parti içinde tasfiye gerçekleşiyor. Bunu artık herkes kabul ediyor. İki konuda çok büyük kusur oldu. Biri; garanti yerler en son açıklandı. Bu başka şeyleri hatırlatıyor. İkincisi, Genel Merkez karar verdi. Hani değişim, nerede? Değişim, felsefenin değişmesidir. Şeffaflıktan, özgürlüklerden, hesap vermeden söz ediliyor. Hangi prensiple adayları belirliyorlar?
"HATAY’DA ANKET YAPILAMAZ"
Anketlerden söz ediliyor...
Anketle aday belirlenmez. Aday belirlemede ankete güvenilmez. Yöntemi hakkında hiçbir şey bilmiyoruz, dedikodu duyuyoruz. Hatay’da bir gecede anket yapılamaz. Yapılsa da sağlıklı olmaz. Zaten Hatay'da anket de yapılmaz. Sokak mı var, telefon mu var, evde insan mı var? Nereden buluyorlar da Hatay'da anket yapıyorlar. Diyelim anket yapıyorsunuz. Telefondaki doğru mu söylüyor? Dünyada anketi, kararlarını meşrulaştırmak amacıyla sağcılar kullanır. Derler ki “Ben Irak’a saldırıyorum. Halkın yüzde 65'i destekliyor”. Bunu sahte seçim olarak kullanırlar.
Peki ne yaşandı Lütfü Savaş olayında?
Büyükçe bir belediyede belediye başkanıysanız, bir yerden sonra kabile şefine dönüşüyorsunuz. Zaten akraba, eş, dost var. Ya da dağıttığınız rant ile bir kabile oluşturuyorsunuz. Onlar kayıtsız şartsız size bağlılar. Siz giderseniz onlar da geçimlerinden oluyor. Lütfü Savaş bir dönem AK Parti'den, iki dönem CHP’den başkanlık yaptı. Kendisine bir taraftar ağı örmüş olmalı. Bu taraftar ağının Kurultay'da karşılığı var. Şimdi biz parti içi demokrasiyi çok övüyoruz ama sonuçta Kurultay’da delege gökten inmiyor. Bir seçim silsilesi içerisinde oluşuyor. O seçim silsilesinde de yerel aktörler çok önemli.
"ÖN SEÇİMİ FETİŞLEŞTİRİYORUZ"
Ön seçim mi olmalıydı?
Ön seçim meselesini biz biraz fetişleştiriyoruz. Ön seçim olması önemli değil. Kim oy kullanacak? İstanbul gibi yerde CHP'nin ortalama 80-100 bin üyesi var. Bunların arasında oy kullanma oranı yüzde 30'un altında. Otobüslerle gidip oy kullanıyorlar. Onlar da belediye başkanının otobüsleri. ABD’de iki tür ön seçim olur. Ya koza derler. Parti üyeleri oy kullanır ya da ön seçim derler. Bir mahalleye taşındıklarında “Demokratım ya da cumhuriyetçiyim” diye yazdırırlar. Parti üyesi olsun ya da olmasın isterlerse gelip oy kullanırlar. Yunanistan'da bazı partiler halka açık sandık koyar, liderini seçer. Şimdi hangisi daha doğru ön seçim?
Sizce hangisi?
Belediye başkanlığı söz konusu olduğunda popülerlik yeterli olmamalı. Orayı yönetmeye ehil mi, bilemeyiz. Belediye meclis üyeleri için ön seçim olabilirdi.
Peki belediye başkanının seçimi?
Yönetim ehliyeti olmak zorunda.
Onu kim belirleyecek?
Burada yasa temayül yoklaması da diyor. Ön seçimin sonucu bağlayıcı olur. Temayül yoklamasında ise istişare de var. AK Parti onu yapıyor. Belediye başkanını oraya koyan kişi de sorumlu oluyor. Kim koydu? Genel Merkez. O zaman Genel Merkez de sorumlu. Belediye başkanı kazanamazsa Genel Merkez bunun hesabını vermeli. Belediye başkanı kötü yönetirse Genel Merkez yine bunun hesabını vermeli.
"TEK TUR İNTİHAR DEMEK"
Yerel seçimde tek tur doğru mu?
Tek tur intihar demek. Demokrasiyi bitirecek bir hareket. Dar bölge iki tur olur. Fransa öyle mesela. Bunu İngiltere yapar. Ama İngiltere 200 yıldır yapar.
Bazı ülkelerde meclisi seçiyorsunuz, meclis de başkanı seçiyor. Türkiye yıllarca parlamenter sistemle yönetildi. Meclis; başbakanı, cumhurbaşkanını seçti. O zaman niye yerelde biz doğrudan belediye başkanı seçiyoruz? Meclisi seçelim, meclis başkanı seçsin. Bir sürü alternatif var ama yapmak istemeliyiz. Çoğu dernekte de öyle yapılıyor. Yönetim kurulunu seçiyorsunuz, kurul başkanı seçiyor. Bakın Amerika Birleşik Devletleri, halk başkanı seçmiyor. Halk başkanı seçecek meclisi seçiyor. Zor bir şey değil.
Türkiye’de artık cumhurbaşkanını da halk seçiyor...
Biz ülkeyi büyük bir belediyeye dönüştürdük. Cumhurbaşkanını halk seçiyor. Belediye başkanını da halk seçiyor. Meclis işlevsiz. Ülke büyük bir belediye.
"SEÇİME KATILIM DÜŞERSE SEÇİM KAYBEDİLİR"
31 Mart'tan sonra 4 yıl seçim yok. Küskün seçmene öneriniz nedir?
Öncelikle “son seçim” demekten vazgeçilmesi gerekiyor. Bu, son seçim değil. Türkiye daha kötü olabilir ama bu seçim yüzünden olmayacak. Önümüzdeki seçimin sonucunu verecek faktör, sandığa gitme oranları. Bizim normalde yerel seçimlerde sandığa gitme oranlarımız düşük, genel seçimler gibi değil. Biraz daha düşerse, bu durum seçim kaybettirir. Her yönetim, bunu performans kriteri olarak korumak zorunda. Halkı, sandığa götürmek onların işi.
"YENİ İTTİFAK KURMAK ZORUNDALAR"
İkincisi, ittifak kurmak zorundalar. Ama birbirlerine söylediklerinden anlıyoruz ki daha önce ittifakı prensipler üzerine kurmamışlar. Sahici ve içten bir ittifak kurulmalı. Bu ittifak da Türkiye'nin iyiliği yönünde olmalı. Hedefleri basit. “Bir seçimlik ittifak kuruyoruz” denebilir. Sorun şu: Birbirine bu kadar hakaret etmiş kişiler aynı masaya nasıl oturacaklar? İnsanlara samimi gelmeyecek. Bundan sonrası için yeni ittifaklara ihtiyaç var.
İttifak kiminle olmalı?
Gelecek Partisi mi var, DEVA Partisi mi var? Bitti. Saadet Partisi belki... Demek ki bir sonraki ittifakta olmayacaklar. İYİ Parti'de seçim sonucuna göre liderlik değişikliği olabilir. O zaman yeni liderle oturulur. Bu sistemde bir araya gelmezseniz iktidarı yenemiyorsunuz.
2023 seçimi de kaybedildi...
Kim kaybetti? Sorumlusu kim? Görmedik. Kemal Bey'i gönderdiler. Bütün hataları 75 yaşında bir adam mı yaptı? “Hepiniz oradaydınız” derler. Basit bir şey soruyorum: Ne kadar para topladınız, ne kadar harcadınız? Ben bilmek istiyorum. 2014'te biliyordum. 2018'de Muharrem İnce'nin ne kadar topladığını biliyordum. Şimdi ikisini de bilmiyorum. Kemal Bey’i de Erdoğan'ı da. Ne oldu o para? Benden aldılar. Niye bunun hesabı verilmiyor? Ya da 190 bin sandığın kaçında sandık görevlisi yoktu? 50 bininde yok diye biliyorum. Bunun hesabı verilsin. Deprem bölgesinde AK Parti, bütün belediye başkanlarını değiştirdi. Deprem affedildi mi? Bir şey yaptığınız zaman hesabını vereceksiniz. Onu bilerek yaşayacaksınız. Bu herkes için geçerli olacak. Türkiye bir hesap vermeme devletine dönüştü.
PROF. DR. EMRE ERDOĞAN KİMDİR?
1971’de Bursa’da doğdu. Galatasaray Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Uluslararası İlişkiler Bölümü’nden mezun oldu. Aynı bölümde doktorasını tamamladı. 2003’te bağımsız bir araştırma şirketi olan Infakto RW’yu kurdu. Boğaziçi Üniversitesi ve İstanbul Bilgi Üniversitesi’nde yarı zamanlı olarak Araştırma Metotları ve İstatistik dersleri verdi. 2015’ten itibaren İstanbul Bilgi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü’nde tam zamanlı öğretim üyesi olarak çalışıyor.