Kuzey Irak yerel yönetim yaklaşık olarak üç aydır çalışanların maaşlarını ödeyememektedir. Bölğede çeşitli zaman dilimlerinde bu tür vakaların olduğu bilinmektedir. İŞİD terör örgütünün bölgeyi kasıp kavurduğu dönemde yerel yönetime bağlı çalışanların yaklaşık olarak bir yıl boyunca maaş alamadığı bilinmektedir.
Türkiye'nin bölgeye istikrar getirmek için düğmeye bastığı bu günlerde, böyle bir durum Türkiye için önemli bir paradoks oluşturmaktadır. Bölgede yaklaşık olarak 150.000 kişilik silahlı peşmerge gücünün olduğu bilinmektedir. Bu silahlı gücün büyük kısmı Barzani gurubuna bağlı olsa da para söz konusu olunca işler değişebilir. Talabani bölgesi olarak bilinen Süleymaniyeyi ise İran'ın ve Basra bölgesi Şii yönetiminin finansa ettiği bilinmektedir. Yine Irak merkezi hükümetin Türk düşmanlığından kaynaklı olarak Talabani bölgesini yıllardır fonladığı ortadadır.
Barzani gurubunun elindeki güçleri tutmak ve mevcut statikonun korunması için her yola başvuracağı unutulmamalıdır. Türkiye'ye Kerkük konusunda göz kırpan Barzani gurubu PKK ile arka planda uzlaştırıcı rol üstlendiği bilinmektedir. Tabiki terörle ne uzlaşması demek hakkımızken; Türkiye'de ki iç siyaset şarlatanları yeni açılım saçılımdan dem vurmaktadır. Durum böyle olunca Barzani'nin Türk siyasetinde bazı gurupları ve kişileri fonladığı akla gelmektedir.
Geçen haftaki yazımda da söylediğim gibi Türkiye Uluslararsı anlaşmalardan doğan garantörlük hakkını kullanmalı ve bögedeki Türkmen kardeşlerimizin ezilmemesi, yokedilmemesi için Türkmen silahlı güçlerinin ihdası yapılandırılmalıdır.
Bu yapının kurulmasıTürkiyeyi ekonomik olarak yıpratmayacağını söylemeliyiz yanlış olmaz. Türkiye'de yaşayan geçici sığınmacılara yıllık 40 milyar ABD doları harcarken düşünmeyen iktidar; 3 milyonluk soydaşımızın varlık mücadelesi için 3 milyar ABD doları harcamaktan çekinmeyecektir diye ümitediyorum. Bölgede terörün bitirilmesi ve Türk dünyasının kanayan yaralarından birisi olan Kerkük için acil olarak Türkiye garantörlük hakkını kullanmalıdır. Bölgedeki Barzani gibi yerel unsurların Türk devleti tarafından degerlendirilmesi; gerekiyorsa silahlı mevcutlarının bölgenin istikrarı için kullanılması sağlanmalıdır.
Bunun içinde Türk devlet teşkilatının bölgede varlığını ortaya koyması gerekmektedir. Bunlar nelerdir derseniz, bankacılık sistemi bölgede Türkiye tarafından rehabilite edilmeli, maliye ve vergi sistemleri Türkiye tarafından düzenlenmeli, Türk parası bölgede geçerli değişim aracı olarak kullanılması gibi.
Saldırı Rusya'da yanğın Antalya'da
Rusya'da yaşanan menfur terör saldırısı sonrası 138 kişi hayatını kaybetti. Bir konser salonunda eğlenmek için bir araya gelen binlerce silahsız savunmasız insanın üstüne otomatik tüfeklerle ateş etmenin ne idiolojisi nede inancı olur. Bu katliamı yapanlar insanlıktan nasibini almamış canilerden başkası olamaz. Batı basınında bu katliamın Putin tarafından organize edildiği dillendirilirken; Putin yanlısı basın kuruluşları ise Ukraynayı hedef olarak göstermektedir. Bu minvalde Putin Kievi ve Livivi bombalamaktan çekinmemiştir. Ben başka bir noktadan konuya bakacağım. DEAŞ yada IŞİD'in Horasan kolu tarafından üstlenilen bu caniliğin bir uzantısının Türkiye'de bulunması en azından beni çok şaşırtmadı. Türk sınırlarının kevgire döndüğü bu dönemde canilerden birisinin İstabul'da aylarca ikametettiği Türkiyede bir kişiden 5000ABD doları alarak bölgeye gittiği, yine bölgede yerel unsurlardan silah tedarik ettiği açık kaynaklarda yayınlandı.
Türkiyenin bir geçiş noktası olması son derece normalken bu tür eylem potasiyeli olanların elini kolunu sallayarak dolaşması; Türkiyeye girip çıkmaları çok normal karşılanamaz. Hele hele Rusya ile çok sıkı ekonomik ve askeri ilişkilerimizin olduğu bu dönemde. O zaman şu soru akla gelmektedir. Bu operasyondan kimler zarar görür. Bu noktada en fazla zarar gören ülke Türkiyedir. Bir taraftan Rus turistler tatil rezarvasyonlarını iptal ederken bir taraftan Avrupalı tur operatörleri bu durumu bahane ederek rezarvasyonlarda indirim üstüne indirim istemektedirler. Terör nerede ve nasıl olursa olsun insanlık suçu olduğu kabul edilmedikce, dünya rahat nefes alamaz. Bu gün Türkiye'den istenenler yarın Fransa'dan da istenir, unutmayın.
Parti siyasetinin hizmetlilerine mecbur muyuz?
Gelelim iç siyasete. Rahmetli Süleyman Demirelin şu lafı unutulmamalıdır. "Boş tencere iktidarı devirir." Seçime birkaç gün kalmışken; iktidarın tüm gücü ile İstanbul ve Ankara'ya yüklenmesi sadece ve sadece mevcut belediye başkanlarını çeliklemektedir. Bu stratejik hata karşısında mevcut belediye başkanları kendilerini iktidarın alternatifi gibi görmeleride yönetişimin zafiyetini ortaya koymaktadır. Sonuç olarak hiç bir belediye imar yolsuzluklarından kaynaklanan rantı sonlandırmak için 10 yıllığına imar pilanlarını sabitliyeceğim diyemememektedir. Şeffaflık adına yolsuzlukları yok etmek adına tek kelime etmemektedir. Türk devletinin ve Türk milletinin oluşturduğu gayrisafi milli hasıladan kim ne koparırım derdindedir. Dert bu olunca siyaset vatandaş için kirlenmiş bir alan olmaktan çıkmamaktadır. Türk siyasetinde artık pusulalara şu ibarenin eklenmesi gerekmektedir. Adaylardan hiç biri. Bakalım kim ne oy alıyor o zaman.