Yıllar önce İran'nın enerji kartı ile ilgili en önemli silahı Hürmüz Körfezini kan gölüne çeviririm söylemiydi. 24 Şubat 1979 tarihinde batının desteklediği Humeyni İran'da yönetimi ele geçirdi. O tarihten bugüne, İran batılı ortaklarıyla birlikte, bir taraftan Ortadoğu'da Şia siyaseti ile kültürel işgali yürütürken, bir taraftan da Ortadoğu'da Kuzey Afrika'da, Orta Asya'da ve hatta Doğu Türkistan'da Şia sempatizanları aracılığıyla Türk düşmanlığının silahşörlüğünü yapmaktadır. Bugünkü duruma baktığımızda İran bir taraftan Hürmüz körfezini kontrol ederken diğer taraftan Yemen'de ki Şia milisler aracıyla Kızıl Deniz'i kilitleme noktasında hareket etmektedir. 2020 de Lübnan limanında yaşanan amonyum nitrat patlamasından sonra İsrail'in eline altın tepside Filistin'i ve Doğu Akdeniz'i sunmuş oldu. Aslında İran ne ABD ile ne İsrail ile asla savaşma noktasına gelmez. İran kendi egemenlik alanları için egemen güçler ile beraber cambaza bak cambaza oyununu oynamaktan çekinmez.
Son günlerde canımızdan can alan, kalbimizi derinden yaralayan şehit haberleri ile yıkıldık. İran'ın desteklediği örgütler Suriye'de Irak'ta PKK ile sarmaş dolaş hareket ederken; ABD'nin desteklediği PKK'nın uzantıları bizim evlatlarımızın kanını dökmekten çekememektedirler. 15.01.2024 tarihinde İran'ın Erbil'e attığı füzeler can kaybına neden olmuş; bölgedeki oluşturulmaya çalışılan istikrar yerle bir edilmiştir.
Peki İran bunun neden yapmaktadır? İran'ın bu saldırılardan nasıl bir menfaat elde etmektedir? Bu sorunun temelde tek bir cevabı var. Petrol para ve kültürel işgal. Petrol parayı getiriyor, para kültürel işgalin altyapısını hazırlıyor. Bu kadar basit. Peki bu konuda ABD neden İran'ın karşısındaymış gibi hareket ediyor? Ancak arka planda bölgeyi istikrarsızlaştırmak adına her türlü desteği veriyor? Bunun da tek bir cevabı var. İstikrarlı bir ortadoğu batının sömürüsünün sona ermesi demektir. ABD İran'ı bu şekilde konumlandırarak Rusya'nın İran üstünden dünya pazarına sunduğu petrol gelirini savaşta harcanmasını sağlamaktır. ABD ve batılı ortakları aslında bir taşla beş kuş değil belki de 10 kuş birden vurmaktadır. Bunların başında İslam coğrafyasını kan ve gözyaşı içerisinde birbirine düşman etmek; sömürünün merkezi olan Avrupa'yı Rus işgalinden korumak oluyor. Diğer taraftansa en büyük korkulu rüyaları olan Türk dünyasının bir taraftan Şia tarafından deforme edilmesini sağlamak, diğer taraftan Türk dünyasının Rusya'ya meyilli olmasını sağlamaktadır. Bu sayede batı oluşturduğu kan ve gözyaşını kendi coğrafyasından uzakta tutmanın dayanılmaz mutluluğunu yaşamaktadır.
İran'ın Erbil'e attığı her füze aslında 6 filo tarafından Ankara'ya atılan bir füze olarak değerlendirilmesi daha doğru olacaktır.
Yeni bir Çağa merhaba
Dijitalleşen dünyada birçok sektör hayatımızdan silinirken; yepyeni sektörler hayatımıza girmeye başladı. İnsanoğlu bu dijital hayata uyumlanabilmek adına kendi zekasından farklı bir zekaya muhtaç duruma düşürülür mü bilemem? Adı üstünde. Yapay Zeka. Bu zekayı Kim yaptı neden yaptı nerede yaptı nasıl yaptı ne zaman yaptı? Yapılan neydi? Aslında Bu soruların cevabını günlük hayatımızın içerisinde yavaş yavaş yaşarken anlamaya başlayacağız. Karanlık fabrikalarda başlayan bu yeni dünya düzeni işimizi elimizden almaya başladığında daha derinden hissedeceğimiz bir çağın başlangıcı olacaktır. Belki de biz bu çağın içerisinde savrulup giderken, yeni yetişecek insan nesli bu dijital imparatorluğun arka planında var olan güçlerle savaşmanın çaresizliğini yaşayacaklar. Bu kadar karamsal cümlelerin arkasında bilinmeyen bir yapının senin adına senin gibi senden daha iyi işler yapacağı varsayılarak dünyada insanın işe yaramaz bir unsur olarak varlığını ispat mı edecek? Önümüzdeki birkaç yıl bu soruların ya cevabını bulacağız ya da bilinmez bir kaosun içerisinde yaşayıp gideceğiz.
Kaos demişken dünyada mülkiyet ve zenginlik tabanlı yapılarda da müthiş kırılmalar olduğu unutulmamalıdır. Bir anda dünyanın en zengin listesine giren isimler dijital imparatorlukların lideri olarak görünürken; devlet de bu bu tür yapıların veliahtlarına şimdiden servet bağış sözleşmesi imzalatmaktadır. Bu tür sözleşmeleri ABD'de İngiltere'de görmekteyiz. Sermayenin ve mülkiyetin bilinmeyen bir yapı tarafından kontrol edildiği ve dünyanın yeni bir çağa mı yoksa yeni bir kaosa mı hazırladığı bilinmemektedir?
Haftaya dünyanın tercihinin nasıl olacağı noktasında biraz daha kafa yormaya çalışacağım. Görünen şu ki dijital imparatorluk dünyada büyük felaketler büyük kaoslar ve büyük kan istemektedir. İnsanoğlunun ise bu felakete dur demek için ahlak tabanlı yeni bir manifesto üretmesi gerekmektedir. Bir taraftan torunlarımızdan emanet aldığımız bu dünya için bir taraftan Allah'ın emaneti olarak gördüğümüz canlılar için bu manifesto üzerinde hızla çalışmak gerekmektedir. Yoksa filmlere konu olan Terminatör de Matrix'te hayatımızın bir parçası olacaktır.