CHP Genel Başkanı Özgür Özel, "Türkiye'de her yaştan çocuklar ya da büyükler, nadir hastalıklarla boğuşan, ilaçları ödenmeyen, ödensin diye mahkeme mahkeme gezenler perişanlık çekiyorlar. Grubumuzu sağlıkçı milletvekillerimizi, Sağlık Bakanlığı bütçesinde bu konuyu ana gündem olarak tekrar gündemleştirmeye, Plan Bütçe Komisyonu'nda muhalefet şerhini yazmaya, Meclis kürsüsünde bunu savunmaya devam edeceğiz. İki evladımız dediler ki; 'ilacımızı istiyoruz.' 'Söz söyleyeceğim' dedim. Ben sözümü tuttum. Ve bir söz daha veriyorum; CHP'nin iktidarında yetim ilaç diye bir şey kalmayacak, yetim ilaçlar doğru akılcı yöntemlerle tüm vatandaşlarımıza doğru politikayla ulaştırılacak" dedi.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel, TBMM'de partisinin grup toplantısında konuştu. Özel, şunları söyledi:
"Bugün güne üçüncü Genel Başkanımız, Başbakanımız, partimizi ve ülkemizi sosyal demokrasi ile tanıştıran, taçlandıran Genel Başkanımız Bülent Ecevit’i mezarı başında anarak başladık.
1970’lerde toplumun tüm kesimlerine ulaşmayı başarmış, o dönemde siyasette büyük bir gerginlik, toplumda büyük bir kutuplaşma, Cumhuriyet Halk Partisi’ne haksız ithamlar yüzünden, partinin ülkenin gerçek sorunlarına en doğru önermeleri seçmenin kulağına ulaşmakta güçlük çekiyorken, siyasi muhataplarının yaratmaya çalıştıkları gerginlik ve kutuplaştıran iklimi onlara rağmen, onları aşarak onların kitleleriyle konuşabilen, dağdaki köyden ülkenin en ücra noktasındaki Yörük çadırına kadar Türk’ünden Kürt’üne, Laz’ından Çerkes’inden, Alevi’sinden Sünni’sine tüm seçmenlere ulaşıp onlara sosyal demokrasinin ne olduğunu, yoksulluğun mezhep, yoksulluğun etnisite ayırmadığını ama bu ayrımcılıkları yapanların, bu keskinlikleri yaratanların yoksulları yoksul bırakmaya devam ettiklerini, örgütlü toplumun önemini ve sendikal mücadelenin emeğe yapacağı katkıları anlamış, anlatmış, hissettirmiş ve o seçmene adeta Cumhuriyet Halk Partisi’ne kulakları tıkalı seçmene doğru dille, hem mücadeleyle ama hem de nezaketle, küfür duysa da küfretmeden, ne kadar saldırıya uğrasa da siyasetin sınırlarının dışına taşmadan o seçmenle konuşmayı başarmış ve girdiği iki yerel, iki genel seçimde partisini birinci parti yapmayı başarmış Bülent Ecevit’in huzurundaydık.
"Genel Başkanımız Ecevit'e verdiğim sözü tutmanın onurunu ve gururunu yaşıyorum"
Onun mezarı başına geçen sene bugün de gitmiştim. Geçen sene mezarı başına vardığımda hiç uyumamıştım. Çünkü bir gece önce kurultayımız neredeyse sabaha kadar sürmüş. Büyük bir demokrasi mücadelesi ve her türlü partimize yapılan haksız eleştiriye rağman CHP içinde demokrasi olduğunu, çoklu yarış yapıldığını, yapılacağını, yapılabileceğini bu yarışlarda her sorucun alınabileceğini buna da ülkenin nabzını doğru tutan vatandaşın nabzını doğru tutan her birisi CHP'li olmanın onurunu, gururunu taşıyan delegelerin bu kararı verebileceğini göstermiştir. O gün Bülent Ecevit'in huzuruna gittiğimde 81 il başkanımızla birlikte gitmiştim. Saatler öncesine kadar birlikte olmadığımız çok sayıda il başkanımızla beraber, delegemizin artık kurultayı kurultayda bıraktığını ifade ederek gitmiştim. Ve demiştim ki; Genel Başkanım huzurunuzdayız. Partinin seçilmiş genel başkanı olarak ilk sizin huzurunuzdayız. Seneye buraya geldiğimde, sizin gibi partimi girdiği bir yerel seçimden birinci çıkararak ve ilk seçimlerden sonra buraya geldiğimde de partimizi iktidar yaparak geleceğim demiştim bugün o sözü tutmanın onurunu ve gururunu yaşıyorum. İlk söz tutuldu. Onun gibi girilen ilk yerel seçimlerde Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün partisi CHP, Türkiye'nin birinci partisi. Sözlerimizi teker teker tutmaya, teker teker başarmaya, kararlılıkla, inançla, özgüvenle ilerlemeye, bu büyük sözü tutup partimizin yaşayan genel başkanlarına en büyük vefayı, rahmetli genel başkanlarına en büyük vefayı Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün partisini iktidar yaparak göstermeye kararlıyız."
"Sayın Bakan, sizin sözünüzü tutmanızı bekliyor bu evlatlar"
Geçen sene ilk çıktığımda ilk grup toplantısında gündemimde ilk olarak diyabet hastası çocuklar vardı. Demiştim ki; bugün Dünya Diyabet Farkındalık Günü. TİP 1 diyabetli çocuklarımız var. Doğuştan şeker hastası. Devlet onlara durumlarının ölçülüp insülin iğnesi yapılmasıyla ilgili masrafları karşılıyor. Yani parmağıa bir iğne batırıyorsunuz. Kan çıkıyor, ölçüyorsunuz. Duruma göre de iğne yapıyorsunuz. Bu küçücük bebeleri, o yumuşacık parmakları beş, altı, dokuz, on iki yaşındaki evlatların canını yakıyor. Bu eski teknoloji. Şimdi dünyadaki bütün çocuklar Türkiye'dekiler hariç artık bundan kurtuldular. Buraya bir sensör takılıyor. Kan şekeri annesinin, babasının cep telefonuna anlık olarak geliyor. İğne olması gerekirse uyarı geliyor. Doktoruna da bildiriyor. Hatta devamında artık insülin pompası var, karına oluyor. Buradan bilgi gidip insülin salgılanıyor ve her şekerden ve her ünite insülinden annenin, babanın, doktorun anlık haberi olur. Bizim Sosyal Güvenlik Kurumu'muz bunu ödemiyor. Bunu anlatmıştım. Bu gündemden sonra Bakan çıkıp 'evlatlarımızın bu sorununu en kısa sürede çözeceğiz' demiştiler. Bir yıl geçti İdil'lerin, Mehmet'lerin, Kübra'ların, Mustafa'ların günde 10-12 kez parmakları delinmeye devam ediyor. Sayın Bakan, benim hala canım yanıyor. Sizin sözünüzü tutmanızı bekliyor bu evlatlar. Bir kez daha hatırlatıyoruz.
"CHP'nin iktidarında yetim ilaç diye bir şey kalmayacak"
Salonun girişinde beni kas hastalığı olan iki evladımız karşıladı. Onların sorunu yetim ilaç sorunu. Yetim ilaç, CHP'nin sürekli dile getirdiği nadir ve çok nadir görülen hastalıkların ilaçlarıdır. O kadar az görülür ki o ilacı üretmeye ekonomik olarak bir fayda yoktur. Ya üretmezler çocukların ilaçları yetimdir ya da üretirler ama o kadar pahalıdır ki aile alamaz. Maalesef Türkiye'de devlet de kalmıyor. Devlet de ödemiyor. Şöyle bir mesele; yetim ilaç yoksa her birimiz bir ağacın altında, ovada, geceleyin ailemizle çadırda olduğumuzu düşünelim yetim ilaç politikanız yoksa birimizin evine yıldırım düşer. Orası yanar. Onun yakınları ağlar, gerisi duymaz. Bunu dünyada böyle yapan yani 'kötü piyango sana vurdu. Onu ödeyecek paramız yok' diyen devlet çok azdır. Maalesef bir tanesi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti, onu yönetenler böyle yapmaktadır. 2011 yılında girdiğimiz ilk günden grup başkan vekililliğini bıraktığım son güne kadar Plan Bütçe Komisyonu'nda sağlık bütçesine yetim ilaçla ilgili muhalefet şerhi yazan bir milletvekili olarak söylüyorum; bu kas hastası çocuklar ilaçlarını istiyorlar. Türkiye'de her yaştan çocuklar ya da büyükler, nadir hastalıklarla boğuşan, ilaçları ödenmeyen, ödensin diye mahkeme mahkeme gezenler perişanlık çekiyorlar. Grubumuzu sağlıkçı milletvekillerimizi, Sağlık Bakanlığı bütçesinde bu konuyu ana gündem olarak tekrar gündemleştirmeye, Plan Bütçe Komisyonu'nda muhalefet şerhini yazmaya, Meclis kürsüsünde bunu savunmaya devam edeceğiz. İki evladımız dediler ki; 'ilacımızı istiyoruz.' 'Söz söyleyeceğim' dedim. Ben sözümü tuttum. Ve bir söz daha veriyorum; CHP'nin iktidarında yetim ilaç diye bir şey kalmayacak, yetim ilaçlar doğru akılcı yöntemlerle tüm vatandaşlarımıza doğru politikayla ulaştırılacak."