Kültür Sanat

Ken Loach: Mülteciler gittikleri ülkelerin işçi sınıfının bir parçasıdır

Ken Loach, son filmi The Old Oak üzerine Arif Bektaş’ın sorularını yanıtladı: Mülteciler de işçi sınıfının bir parçasıdır. Sorunlarımız ortak, bir gün hepimiz mülteci olabiliriz.

Abone Ol

The Old Oak (Yaşlı Meşe) filminin çekimleri başlamıştı. Kuzey İngiltere’de eski bir maden kasabasında... Aylar sürecekti ve filmin sonlarına doğru son sahnelerde Ken Loach ile oturup filmi konuşacaktık. Daha önceki filmlerinde olduğu gibi... Hem artık yaşlanmış olmasının da verdiği aşırı yorgunluk hem de savaşların başmimarı olan sermayenin bombaladığı bölgelerden göç eden emekçileri ucuza çalıştırıp, yeri geldiğinde “Sosyal yardımlarımızı ve işimizi alarak yaşıyorlar” deyip iç politika malzemesi yapanları teşhir etme çabası, onun bize zaman ayırmasını mümkün kılmadı.

Her seferinde bir engel çıktı. Tam görüşecekken İşçi Partisinden atıldı. Umurunda değildi ama atılma sebebinin doğruları söylüyor olması onun çok zoruna gitmişti. Ondan sonra film ortaya çıktı. Derken filmin galası ve çeşitli gösterimler… Aslında artık birçok şey onu çok yoruyordu. Sonunda, Jeremy Corbyn’in Barış ve Adalet projesi (PJP) konferansında buluşma gerçekleşti.

FİLM İŞÇİ SINIFINI ANLATIYOR

Ken Loach son filmi The Old Oak’da, Kuzey İngiltere’deki eski maden bölgesinde yaşayan ve madenler kapatıldıktan sonra yoksulluğa itilmiş İngiliz işçi sınıfı ile Suriye’deki savaşın sürgün ettiği mültecileri bir araya getiriyor. Loach, “Bir arada yaşamak ne kadar olanaklı, birlikte hareket etmek neden gerekli?” diye soruyor. Tıpkı Türkiye ve dünyanın başka ülkelerinde olduğu gibi, İngiltere’de de mülteciler her zaman ucuz iş gücü için sermayenin daha yoğun sömürdüğü bir kesimi oluşturuyor. Yeri geldiğinde de sosyal yardımlar ile iş olanaklarını yerli halkın elinden alıyormuş propagandası yapılarak iç siyasette de malzeme haline getiriliyor. Loach, mültecilerle yerli halkın aynı sınıftan olduğuna vurgu yaparak asıl düşmanın, yani bir avuç zengin ve onların hizmetindeki hükümetin olduğunun mesajını veriyor.

Filmde, İngiltere’nin kuzeydoğusunda eski bir madenci kasabasında, madenlerin kapatılmaması için grev ve direnişler gerçekleştiren maden işçilerinin mücadelesinin polis ve devletin diğer güçleri tarafından bastırılmasının ardından açlığa ve yoksulluğa mahkum edilmiş yoksul İngilizler ile savaş sürgünü Suriyeli mültecilerin bir arada yaşaması konu ediliyor. Uzun süredir işsizliğin en büyük sorun olduğu bölgedeki İngilizler de neredeyse Suriyeliler kadar güçten düşmüş ve yersiz yurtsuz kalmışlardır. Filmde yoksulluk ve çaresizlik, Suriyeli mülteciler ile İngiliz halkının ortak paydası.

Ken Loach, The Old Oak filmiyle bu ve benzeri zorunlu karşılaşmaların, sermaye ile işçi sınıfı arasındaki çelişkilerin sonucunda ortaya çıkan kaçınılmaz, planlı politik tercihler olduğunu vurguluyor. Loach mülteci politikalarına “Hemen her ülkenin işçi sınıfının da koşullarının benzer olduğunu unutmadan mücadeleyi birleştirmek hedefiyle bakmalıyız” diyor.

'KİMSE MÜLTECİ OLMAK İSTEMEZ'

Son filminiz The Old Oak’da İngiltere’deki mültecilerin yaşadıklarına dikkat çektiniz. Şu an dünyada pek çok savaş devam ediyor. Örneğin Suriye’de ya da Gazze’de... İngiltere’deki mültecilerin karşılaştıkları ile süren savaşlar arasında nasıl bir ilişkilendirme yaparsınız?

İnsanların ülkelerini neden terk etmek zorunda kaldıklarına bakarsak, elbette bunun pek çok sebebi var ancak bunlardan birisi savaşlar ve müdahaleler. İngiltere’nin bu konuda çok kötü bir sicili var. Mesela İngiltere ve ABD, Irak’a savaş açmıştı. Milyonlarca insanın öldüğü bu savaşta ayrıca milyonlarca kişi de yerinden edildi. Dolayısıyla savaşlar bu anlamda bir müdahaledir ve biz de bu bağlamda mültecilerden sorumluyuz. Afganistan’da da bu böyle oldu. Sömürgeci geçmişten gelen, imparatorluğun kalıntılarıyla bağlantılı bölgedeki diğer savaşların da sonuçları var.

Öncelikle sorumluluğumuzu kabul ederek işe başlamalıyız. Devamında da Birleşmiş Milletleri (BM) desteklemeliyiz. Çünkü BM bu ihtilafları çözmek için çaba gösteren bir yapı olmak zorundadır. İnsanlar iltica etmek, mülteci olmak istemiyorlar. Yaşamlarını idame edebilecekleri gıdaya erişebilecekleri güvenli evleri olsun istiyorlar. Batı’nın tutumu BM’nin konumunu zayıflatıyor. Irak savaşında da böyle oldu. Örneğin ABD, uluslararası hukuku tanımıyor. Çünkü kendisinin burada yargılanacağını çok iyi biliyor. Gördüğümüz gibi İsrail’i destekliyor ve burada da uluslararası mahkemeyi tanımayacaktır. Bu yüzden BM’nin işlevini yerine getirmesi konusunda taleplerimizi yoğunlaştırmalıyız ve bu savaşları durdurmasını istemeliyiz.

'BİR ARADA YAŞANILABİLİR Mİ?'

Sizi mültecilerle ilgili film çekmeye sevk eden temel sebep neydi?

Bu insanlığın ihtiyacı olan bir şey. “Büyük/ortak insanlık” olgusu bunu gerektiriyor. Film İngiltere’nin kuzeydoğusunda bir madenci kasabasında geçiyor. Kaderine terk edilmiş eski madenciler ve savaş yüzünden Suriye’yi terk etmiş, travmatize olan iki toplum bu kasabada karşı karşıya geliyor.

Bu iki topluluk bir arada yaşayabilir mi, diye soruyorum. Aslında iki toplumla ilgili bize çok şey anlatıyor. Film, bu toplulukların uyum ve başarılı bir biçimde bir arada yaşama olanağını ele alıyor.

'SERMAYEYE KARŞI BİRLİK OLUNMALI'

İngiltere'de de dünyanın pek çok yerinde de sayısız sorun var siz mülteciler konusunu ele alarak dünyaya nasıl bir mesaj vermek istediniz? Örneğin Türkiye’ye. Suriyeli göçmenler Türkiye’de de ırkçı yaklaşımlara ve saldırılara maruz kalıyorlar. Bu konuda mesajınız nedir?

Irkçılık bizleri bölmek için dizayn edilmiştir. Mülteciler de tıpkı sığınmak için gittikleri ülkelerin işçi sınıfının bir parçasıdır. Sorunlarımız ortak, bir gün hepimiz mülteci olabiliriz. Mülteciler ile iltica ettikleri ev sahibi ülkenin işçi sınıfı aynı sınıfın mensuplarıdır. Bizim bu sorunları yaratarak insanları evinden yurdundan eden güçlere karşı birleşmemiz gerekiyor.

Çünkü aynı sınıfın yani işçi sınıfının mensuplarıyız. Gittiğimiz yerlerde çalışarak, hatta çoğu zaman ucuz çalışarak hayatımızı sürdürmeye çalışan bir kesimi oluşturuyoruz. İster yerli ister mülteci olsun, halkların bu kesimlerinin hepsi işçi sınıfının bir parçasıdır. Yerli ve mültecilerin, asıl düşmanları olan sermaye kesimine karşı birlik olup omuz omuza mücadele etmekten başka bir yolu yoktur. Solun mülteciler konusunda vermesi gereken mesajı budur.

'YAPMAK ZORUNDA OLDUĞUNUZ FİLMLERİ YAPMALISINIZ'

Genç yönetmenlere ne gibi tavsiyelerde bulunmak istersiniz? Nasıl filmler çekmeliler? Hangi konuları ele almalılar?

Önem verdiğiniz konularda film çekmelisiniz. Yapmak zorunda olduğunuz filmleri yapmalısınız. Reklam ve ticari film dünyasının bataklığına sakın girmeyin. Kendi standartlarınızı mutlaka koruyun. Toplumsal konuları iyi takip edip sürekli dinleyin ve araştırın. Tarihi okuyun. Film konularınız buralardan çıkacaktır.

Standartlarınızı koruyun, çünkü bu ticari film piyasası sizi de içine alıp, yozlaştırıp yok edebilir. Dünyada neler olup bittiğini iyi takip edin, okuyun, tarihi mutlaka öğrenin. Öncelikle tarafınızı iyi belirleyin. İşçi sınıfı ve halklardan yana mı olacaksınız, yoksa ticari film endüstrisi içine mi batacaksınız? Bu perspektifle tarafını işçi sınıfı ve halklardan yana, barıştan yana belirleyen genç yönetmen arkadaşlarıma bol şanslar diliyorum.

Bundan sonra nasıl bir projeniz var? Planlarınız arasında başka bir film var mı?

Bir daha film çekeceğimi sanmıyorum. Bunun için artık çok yaşlandım. Bu tür filmler genç ve dinamik insan işidir. Bu yüzden The Old Oak gibi bir film çekmek artık benim için neredeyse imkansız. Bu filmleri çekebilmiş olmak büyük bir ayrıcalıktı ancak artık sıra gençlerde. Gençler bu işi devralıp daha ilerletebilirler. Onlara güveniyorum.