II. Dünya Savaşı sırasında Nazi Almanyası'nın teslimiyetinden hemen sonra Almanya'nın başkenti Berlin'in 26 kilometre güneybatısında gerçekleşen Potsdam Konferansı’nda müttefik devletler hala teslim olmayan Japonya’ya teslim ol çağrısı yaparak aksi takdirde büyük bir yıkıma uğrayacağı tehdidinde bulundular. Japon İmparatoru Hirohito teslim olmayacaklarını açıklayınca 16 Temmuz’da New Mexico’da ilk atom bombası denemesi gerçekleşti. Proje lideri fizikçi Robert Oppenheimer, ilk nükleer bomba denemesi sonrasında gördüklerini bu sözlerle ifade ediyordu: 

“Benim aklıma Hint yazılarından Bhadavad-Gita'dan bir satır geldi. Vişnu, Prens'i görevini yapmaya ikna etmeye çalışırken, onu etkilemek için çok kollu formuna girer ve şöyle der: ' Düşün ki gökyüzünde binlerce güneş aynı anda parlıyor. Ben şimdi Ölüm oldum, dünyaların yok edicisiyim.”

Bu kimyasal süper silahı kullanıp kullanmama inisiyatifi ABD Başkanı Truman’ın ellerindeydi. 

6 Ağustos 1945 Pazartesi günü II. Dünya Savaşı’nın son aşamasına gelindiğinde, saatler 08.15’i gösterirken Amerika Birleşik Devletleri ‘EnolaGay’ adlı B-29 bombardıman uçağından bıraktığı Uranyum-235 tipi ‘Little Boy’ (Küçük Oğlan) isimli atom bombasıyla nükleer saldırıyı gerçekleştirdi. Atom bombası ’Little Boy’, Hiroşima’ya tam 43 saniyede düştü ve saatler 08.16’yı gösterirken yaklaşık 600 metre yükseklikte patladı.

Bomba, düştüğü yere 500 metre uzaklıktaki alan içindeki tüm insanların yüzde 90’ının ölümüne neden oldu. İlk anda 70 bin kişinin yaşamına bir anda son veren saldırı, takip eden hafta içerisinde ise 30 binden fazla kişinin hayatına mal oldu. Hatta bazı kaynaklara göre ölü sayısı toplamda 140 binin üzerine çıktı.

Hiroşima’daki saldırıdan sadece 3 gün sonra 9 Ağustos 1945’te Nagasaki’de Plütonyum -239 tipi atom bombası ‘’Fat Man’’ (Şişko Adam) ile ikinci saldırı gerçekleştirildi.

Bomba, ilerleyen dönemlerde kansere ve çeşitli radyasyon hastalıklarına sebep oldu. Askeri tarihte gerçekleştirilen yegâne nükleer saldırı olan Hiroşima felaketi, bombanın atılmasından hemen sonra yayılan radyasyon ile birçok çocuğun ve yeni doğan bebeğin genetik hastalıklara maruz kalmasına neden oldu.

Bombanın atıldığı tarihte ABD Başkanlığı görevinde bulunan Truman, Hiroşima’ya atılan atom bombası ile ilgili ayrınıtılı bilgileri halka sesleniş konuşmasıyla açıkladı:

‘’Hiroşimaya atılan atom bombası 13 Şubat 1945’te 130 bin Alman askerinin ölümüyle sonuçlanan Dresden Katliamı’na neden olan on tonluk bombalardan yaklaşık 2 bin kat daha güçlüdür. Atom bombasının Almanlardan önce keşfedilmiş olması insanlığı kurtarmaya yönelik çok önemli bir zaferdir.’’

Siyaset bilimci uzmanlara göre bombanın kullanılma nedeni sadece İkinci Dünya Savaşı’nı bitirmek değildi. ABD bu bombayla aynı zamanda SSCB’ne gözdağı vererek Soğuk Savaş’a bir adım önde başlamak istedi. Avrupa’da artan Sovyetler Birliği’nin nüfuz alanını daraltmak ve bu ülkeye uyarıcı bir mesaj iletmek için atom bombalarının kullanılması uygun bulundu. Dolayısıyla, Soğuk Savaş bu memorandum ile başlamış oldu ve atom bombasının da bu dönemin ilk ayağı olması kararlaştırıldı.

Dönemin siyaset akademisyenleri Hiroşima’ya atılan atom bombasını öncelikli olarak ahlaki açıdan değerlendirdi. Atom bombalarının kullanılması için hiçbir koşulda geçerli bir sebebin olamayacağını savunan bilim adamları, felaketi ‘devlet terörü’ olarak nitelendirdi. Zira siyasi bir amaç uğruna sivillerin hedef olarak seçilmesi ve askeri gücün orantısız bir şekilde bu insanlar üzerinde kullanılması terörün tanımıyla birebir uyuşmaktadır.

Saldırı üzerine onlarca belgesel ve sinema filmi çekildi; yüzlerce kitap ve makale yazıldı; televizyon programları yapıldı. Bu yayınlar tüm dünyayı siyasetten sanata, ekonomiden edebiyata kadar her alanda etkiledi.

Hiroşima Sevgilim

Bu çalışmalardan bir tanesi olan Fransız yönetmen AlainResnais’in filmi ‘HiroshimaMonAmour’ (Hiroşima Sevgilim), film eleştirmenleri tarafından katliam üzerine yapılmış en büyük sanatsal çalışma olarak gösterildi. Düşman ve düşmanın algılanışını sorgulayan film, unutmak ile anımsamak kavramlarını izleyiciye yeniden yorumlattı ve savaşın insanlar üzerinde bıraktığı psikolojik hasarı da gözler önüne serdi. Belgesel tadındaki film, saldırı mağdurlarının ruh halinin kamuoyu tarafından daha iyi anlaşılmasında büyük rol oynadı.

Film aynı zamanda sanatta bir çığır açtı ve ‘NouvelleVague’ (Yeni Dalga) akımına yepyeni bir bakış açısı getirdi. 1959’da Cannes Film Festivali’nde özel ödüle layık görülen film, konusunun siyasal hassasiyeti sebebiyle dönemin Birleşik Devletler Hükümeti’ni rahatsız etmemek amacıyla listeden çıkarıldı. Buna rağmen film 1960’ta Oscar aldı.

Atomu parçalayarak atom bombası yapımının yolunu açan Einstein’ın saldırıyla ilgili düşünceleri ilgi çekiciydi. Deha, Hiroşima nükleer saldırısıyla ilgili şu sözleri sarf etti: ‘’Ben atomu insanlığa hizmet etmek için buldum. Onlar bomba yapıp birbirlerini yok ettiler. Böyle olacağını bilseydim, bir ayakkabı tamircisi olurdum’’

Nazım Hikmet’in Hiroşima’ya olan hassasiyeti ise Japon halkının gönlünde ayrı bir yer edindi. Şairin, atom bombasıyla 7 yaşındayken öldürülen bir kız çocuğunun on yıl sonraki barışa çağrısını anlatan ‘Kız Çocuğu’ adlı şiiri, Hiroşima’daki anma törenlerinde defalarca okundu ve aynı zamanda şiir birçok sanatçı tarafından bestelenerek seslendirildi. Japonca’ya da çevrilen şiir, Japon işçi sınıfını ve savaş karşıtı kesimi 60’lı yıllar boyunca etkilemeye devam etti.

İşte Nazım Hikmet’in o şiiri:

Kapıları çalan benim, kapıları birer birer
Gözünüze görünemem, göze görünmez ölüler
Hiroşima'da öleli oluyor bir on yıl kadar
Yedi yaşında bir kızım, büyümez ölü çocuklar
Saçlarım tutuştu önce, gözlerim yandı kavruldu
Bir avuç kül oluverdim, külüm havaya savruldu
Benim sizden kendim için hiçbir şey istediğim yok
Şeker bile yiyemez ki kâğıt gibi yanan çocuk
Çalıyorum kapınızı, teyze, amca, bir imza ver
Çocuklar öldürülmesin şeker de yiyebilsinler