atay'da vatandaşlar, beton santrallerine karşı tepkilerini sürdürüyor. Antakya Çevre Koruma Derneği Başkanı Nilgün Karasu ve dernek üyeleri, Antakya ilçesi Kuruyer Mahallesi'ndeki vatandaşlarla bir araya geldi. Kuruyer Mahalle Muhtarı Yusuf Çoban, mahallelerinde 11 taş ocağı, 9 beton santrali, 7 parke taşı fabrikası ve 3 asfalt tesisi olduğunu belirtti.
Nilgün Karasu, "6 Şubat depremlerinde büyük yara alan ve depremin yaraları sarılmadan, şehrin her yanını taş ocakları ve beton santralleri işgal etti. 'ÇED gerekli değildir' raporunun zorunluluğu kaldırılınca, şehir parsel parsel madenciliğe bırakıldı ve taş ocakları bölgemizin ikinci deprem felaketi oldu" dedi.
"Yaşam alanlarımız, geçim kaynaklarımız elimizden alınıyor"
Karasu, depremden sonra mahalleye birçok beton santrali açıldığına dikkati çekerek, şöyle konuştu:
"Etrafta da gözlemlediğimiz gibi yoğun biriken toz başta çevre ve halk sağlığımızı olumsuz etkilediği gibi buradaki yaşamımızı da gasp etmektedir. Mahallede 11 taş ocağı ve 9 beton santrali faaliyete geçmiş ve yaklaşık 800 dönümlük mera alanı taş ocaklarına teslim edilmiştir. Mahallenin geçim kaynağı genellikle küçükbaş-büyükbaş hayvancılık, çiftçilik, zeytinciliktir. Hava kirliliğinin bu kadar yoğun olduğu bir bölgede meralar talan edilmişken insanlar nasıl geçinecek bu kirlilikte çiftçilik yapmak mümkün mü? Sadece yaşam alanlarımız gasp edilmedi geçim kaynaklarımızda elimizden alınıyor. Toz ve içindeki bunca kimyasallar sadece biz insanları değil tüm canlıları tehdit etiği gibi mahsulümüzün kalitesi büyük oranda düşmüştür. Tozun biriktiği zeytinden çıkacak zeytinyağı mutfağımıza girecek ve tüketirken bizlere vereceği zararları tahmin bile edemeyiz. Ayrıca İncir ağaçları yok olma tehlikesi ile karşı karşıyadır."
Karasu, Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılatılması Hakkında Kanun’un "Zeytinlik sahaları içinde ve bu sahalara en az 3 kilometre mesafede zeytinyağı fabrikası hariç zeytinliklerin vegatatif ve generatif gelişmesine mani olacak kimyevi atık bırakan, toz ve duman çıkaran tesis yapılamaz ve işletilemez" maddesini hatırlattı.
"Taş ocakları ve beton santralleri neden yaşam alanlarımızın içinde"
Kuruyer Mahallesi'nde üst solunum yolları, astım ve akciğer kanseri gibi hastalıkların arttığını belirten Karasu, "Depremle birlikte artan taş ocakları ve beton santrallerinin yaydığı toz ve içindeki asbest, silika, kurşun gibi kimyasallar sağlığımızı hızla tehdit etmeye devam edecek ve kanser vakalarındaki artış günden güne katlanacaktır. Taş ocaklarının yaydığı bu tozlar kanserojen içermekte sadece tozun kendisi insanın ölümüne neden olacak derecede kansere sebep olabiliyor. Taş ocakları çevremizi ve sağlığımızı bunca tehdit ederken birde beton santralinin olumsuzlukları eklendi ve beton santrali üretim sırasında yoğun enerji kullanımı ve başta sülfür oksitleri, nitrojen oksitleri, partikül madde ve karbondioksit olmak üzere emisyonu ile çevre kirliliğine neden olmakta buda sağlığımızı olumsuz derecede tehdit eden bir başka tehlikedir. Çimento endüstrisi yüksek düzeyde kirletici olup en önemli çevresel etkisi de hava kirliliğidir" ifadesini kullandı.
Karasu, taş ocaklarındaki patlamalarla yeniden deprem korkusu yaşadıklarını söyledi. Karasu, "Depremin üzerinden 19 ay geçti bir yandan şehir inşa edilmeye çalışırken diğer yandan mahallelerimizi yaşanmayacak hale getiren taş ocakları ve beton santralleri halka rağmen neden özellikle yaşam alanlarımızın içinde, neden zeytinliklerimiz meralarımız tarım arazilerimizin üzerinde faaliyet göstermekte" diye sordu.
"Bizim mera alanlarımız bitti, hayvancılığımız bitti, tarım arazilerimiz bitti"
Kuruyer Mahalle Muhtarı Yusuf Çoban da özetle şöyle konuştu:
"Benim mahallemin içerisinde ve çevresinde 11 taş ocağı, 9 beton santrali, 7 parke taşı fabrikası ve 3 asfalt tesisi var. Tabii ki Antakya yıkıldı. Bize beton lazım, parke lazım, asfalt lazım, çimento lazım. Şimdi biz Antakya'ya betonu vereceğiz. Cumhuriyet Caddesi'ni kuracağız. Cumhuriyet Caddesi'ndeki kasap Hasan Bey, ben burada dana beslemezsem orada et satamaz. Ben küçükbaş beslemezsem Antakya Uzun Çarşı'da kimse çökelek yiyemez. Bizi burada mağdur ettiler. Bizim mera alanlarımız bitti, hayvancılığımız bitti, tarım arazilerimiz bitti. Devletimiz bize tarımda, hayvancılıkta yer ayırsın ki çökelek satılsın, et satılsın. Bizim tarımımızı, hayvancılığımızı bitirmesinler."