İpekyolu Kamu Diplomasisi Teşkilatı Başkanı ve Uluslararası İpekyolu Dergisi İmtiyaz Sahibi Dr. Seyfullah Türksoy, İran'da son dönemde yaşanan dikkat çekici gelişmeleri kaleme aldı.

Gürsel Tekin'den Yerlikaya'ya: İmar ve rant... Gürsel Tekin'den Yerlikaya'ya: İmar ve rant...

İşte Seyfullah Türksoy'un o yazısı: 

İran İslam Cumhuriyeti’nde bir süre önce demokratik seçimler yapıldı ve halkın yüzde 53.7’si, tercihini yenilikçi ve birleştirici lider Dr. Mesud Pezeşkian’dan yana kullandı. Seçim sonuçlarının İran halkı ve tüm Ortadoğu coğrafyası için hayırlı olmasını dilerim. Sayın Pezeşkian gerek mütevazi yaşantısı ve gerekse söylemleriyle güven veren bir lider. Ayrıca geçmişte ülkesi ve halkı için yapmış olduğu gayretli çalışmalar unutulmuş değil. Ortadoğu coğrafyasının büyük bir buhran yaşadığı günümüzde, barışçı ve yenilikçi söylemleriyle dikkat çeken Sayın Pezeşkian’ın başarısı esasen bölgede yaşanan krizlerin azaltılmasına da önemli katkı sağlayacağını düşünüyorum. İran’ın karşı karşıya olduğu toplumsal ve ekonomik sıkıntıların, kutuplaşmaların da azalacağını tahmin ediyorum.

Hepimizin bildiği gibi İran İslam Cumhuriyeti’nde Farslar, Türkler, Kürtler, Araplar, Lorlar ve diğer toplumlar birlikte yaşıyor. Bu insanlar geçmişte, sevinçte kederde ortak olan, aynı acıları, aynı sevinçleri paylaşan ve sonuçta İranlılık kültüründe birleşen insanlar.  Günümüzde de bu halkları birleştiren güçlü manevi ve kültürel bağlar var. Esasen İran’ın geleceğini şekillendirecek olan da bu birliğin korunmasıdır. Yaşadığımız sürecin bizlere öğrettiği temel bir gerçek var: Küresel emperyal güçlerin öncelikli hedefi toplumları ayrıştırmak, bölmek ve nihayetinde parçalamaktır. O ülkelerdeki insanların hak ve hukukları, akan kan, dökülen gözyaşı, virane olmuş şehirler, katledilen çocuklar ve kadınlar, savaştan kaçan milyonlarca mülteci emperyal güçlerin zerre kadar umurunda değildir. Onların tek amacı, mevcut sorunlar üzerinden kutuplaştırma, bölme ve parçalama işini başarabilmektir. Biz bunu Irak, Libya ve Suriye’de gördük ve görmeye devam ediyoruz.

O nedenle İslam dünyasının en önemli ve güçlü devlet sistemlerinden birine sahip olan İran İslam Cumhuriyeti’ndeki devlet aklının emperyal güçlerin bu sinsi tezgahının ve provokasyonlarının farkında olduğunu düşünüyoruz. Özellikle İran ve Türkiye’nin bu süreçte dostluk ve işbirliğini artırması, halklar arasındaki kardeşlik münasebetlerini geliştirmesi gerektiğine inanıyoruz.

Ben İran’a geçmişte kültürel amaçlı birkaç seyahat yaptım. Tahran, Tebriz, Erdebil, Urmia, Sulduz gibi bazı şehirleri ziyaret ettim, tarihi ve kültürel mekanları gezdim. Fars, Türk, Kürt, Arap ve diğer topluluklardan insanlarla tanıştım. Hepsiyle de güzel dostluklar kurdum, hemen hepsi Türk halkını, Türkiye’yi seven insanlardı. İran, Türk vatandaşlarına hiçbir zaman vize uygulaması getirmemiştir. Dileyen her Türk vatandaşı İran’a seyahat edebilir, istediği şehri gezebilir. Benim ziyaretlerim sırasında, İran halkının bizlere olan sevgisini, engin misafirperverliğini, kültürel yakınlığımızı defalarca gördüm. Kendimi adeta Anadolu’nun şehirlerinde hissettim, yabancılık çekmedim. Türkiye’den İran’a giden herhangi bir insan hiç Farsça bilmese bile Türkçe konuşarak ülkenin her yanında rahatlıkla gezip dolaşabilir. Yabancılık hissetmez. Bu kadar yakın bir kültür ve gönül birliği olan bir ülkedir İran. Eminim İran’dan her yıl Türkiye’ye gelen yüzbinlerce insan da benzer duyguları hissediyor.

Küresel baronların ve yerli işbirlikçilerinin tüm algı oyunlarına rağmen, iki dost ve komşu ülke olan İran ve Türkiye’nin halkları arasındaki dostluk, kardeşlik ve işbirliğinin artarak devam etmesi en büyük temennimizdir.

İran aynı zamanda Türk Dünyası’nın da kültürel ve tarihi anlamda bir parçasıdır. Elbette ki her ülkenin bayrağı, ulusal bağımsızlığı, toprak bütünlüğü temel esastır ancak bununla birlikte kültürel, manevi, ekonomik, sosyal bağların olduğu gerçeğini de hatırlamak gerekiyor. Bu anlamda sadece İran halkının yüzde 40’ını oluşturan Türkler değil, Farslar ve diğer halklar da bir bütünün parçaları, kadim kültürlerin ve ortak tarihin mirasçılarıdır. Bu gerçekten hareketle, İran İslam Cumhuriyeti’nin de Türk Devletler Teşkilatı’nın üyesi olması veya gözlemci ülke sıfatıyla bu teşkilat bünyesinde yer alması gerektiğini düşünüyorum. İran halkının büyük çoğunluğunu oluşturan Farslar ve Türkler, binlerce yıllık medeniyetler kurmuş, tarihin altın sayfalarında yer almış halklardır. Kadim devlet aklının, millet olma şuurunun hakim olduğu bu iki halkın dostluk ve işbirliği bölge barışına da büyük katkı sağlar, dünya dengelerini değiştirir. Bugünkü Türk Dünyası aynı zamanda dünyanın en zengin yer altı ve yer üstü zenginliklerine sahip bölgelerinden biridir. Başta petrol, gaz, altın, bakır, alüminyum, çinko, bor, su  olmak üzere her sahada büyük potansiyel bulunmaktadır. Dünya enerji ihtiyacının büyük bir kısmını bu ülkeler karşılamaktadır. Kadim tarihin zengin mirasına sahip olan bu ülkeler arasındaki dostluk, işbirliği ve dayanışmanın artması herkesin faydasına olacaktır. Bakın bugün bir Avrupa Birliği üyesi  olan Macaristan, Hristiyan bir devlet olmasına rağmen, geçmişteki tarihi bağları sebebiyle Türk Devletler Teşkilatı’nda gözlemci ülke olarak yer almaktadır. Aynı şekilde Rusya Federasyonu, bünyesindeki yüzde 30 nüfusu oluşturan Türk ve Müslümanları gerekçe göstererek İslam İşbirliği Teşkilatı’nda gözlemci ülke statüsüyle yer aldığı gibi, Türk Devletleri Teşkilatı’nda da gözlemci ülke olarak bulunmayı hedeflemektedir. Durum böyleyken, ortak din ve ortak kültüre sahip olduğumuz yanı başımızdaki komşumuz İran, neden bu birliğin dışında kalsın? Bu birlik sadece sözkonusu ülkelerde yaşayan Türklerin birliği değildir; aynı zamanda bu ülkelerde yaşayan tüm milletlerin birliği, beraberliği ve dayanışması demektir. Birlikte rahmet, ayrılıkta azap vardır.

İşte tüm bu düşüncelerle, İpekyolu Kamu Diplomasi Teşkilatı olarak İran-Türkiye Dostluk ve İşbirliği konulu bir toplantı düzenlemeye karar verdik. Toplantımıza Türkiye ve İran’dan katılacak yüzlerce işadamı, siyasetçi, milletvekili, rektör, akademisyen, belediye başkanı, sanatçılar, şairler, kanaat önderleri katılacak. Aynı kültürün, aynı coğrafyanın çocukları olduğumuzu bir kez daha hatırlayacağız.

Dostluk ve işbirliğimizin her alanda devam etmesinin zaruretini, köklü medeniyetlerimizi, tarih ve kültür mirasımızı hatırlayarak, ortak değerlerimizi ve zengin kültürel, ekonomik, sosyal potansiyelimizi yeniden canlandırmanın önemini vurgulayacağız.

Dostluğa, barışa, kardeşliğe giden yolda bir çakıl taşı olabilenleri saygıyla selamlayarak, Sayın Dr. Mesut Pezeşkian’ın Cumhurbaşkanlığının İran halkına ve tüm bölgeye hayırlar, güzellikler ve yenilikler getirmesini diliyoruz. İran ve Türkiye arasındaki dostluk ve işbirliğinin daha da gelişmesi temennisiyle, sözlerimi rektör dostum Prof. Dr. Ramazan Korkmaz’ın şu anlamlı sözleriyle sonlandırmak istiyorum: “İran’a kar yağsa Türkiye’de üşürüz!”

Dr. Seyfullah Türksoy

İpekyolu Kamu Diplomasisi Teşkilatı Başkanı

Uluslararası İpekyolu Dergisi İmtiyaz Sahibi