12 Kasım günü ilk defa ülke genelinde deprem tatbikatı yapıldı... Gibi.
Yani... Galiba yapıldı.
Ben pek emin olamadım çünkü ne olduğunu anlayıncaya kadar ‘ tatbikat başarılı bir şekilde gerçekleşmiştir’ diyordu televizyondaki ses.
Haydaaa, AFAD dan gelecek olan mesajı beklerken bırakın kapanıp tutunayı çökememiştik bile. Bu işin komik tarafı tabi, trajikomik tarafı ise hepimizin malumu, ortada gerçek anlamda deprem için hiçbir çalışma yapılmamış ve halihazırda yapılmıyor olması!
Bu tabi ki gerekli bir tatbikattı. Toplumun bu bilince ulaşması ve soğukkanlılıkla deprem anında doğru davranışlar sergileyebilmesi açısından mutlaka her yıl yapılması gerekiyor.
Ancak bu şekilde değil.
1999 Düzce depremi ile gündeme gelen Kentsel Dönüşüm projesinin durumu ortada. Aradan 23 yıl geçmiş olmasına rağmen özellikle İstanbul’da iç içe geçmiş binaları, gecekonduları ve dikine uzayıp giden gökdelenleri gördükçe bir arpa boyu bile yol alınmadığı ortada. Her ne kadar Bakan Kurum 2035 e kadar kentsel dönüşüme girmemiş tek bir yapının kalmaycağını hedeflediklerini söylese de halkın bundan yana pek umudu yok.
Kentsel dönüşümü bir tarafa bırakırsak sadece 23 yılda yapılan binalar kanunlara, kurallara uygun yapılmış olsa yine bir nebze de olsa büyük bir adım atılmış olurdu. Bu konuda bize en iyi referans Japonya.
Japonya’da uzun yıllardır yeni yapılan tüm binalar devletin düzenlediği katı kurallardan geçmek zorunda. Yeni yapılan binalardan Japon devletinin beklediği temelde iki şart var:
*Binayı yapan müteahhit ve mühendisin 100 yıl boyunca bu binanın herhangi bir depremde çökmeyeceğinin garantisini vermesi.
*Ve binanın yapımından itibaren 10 yıl boyunca her hangi bir hasarın oluşmaması.
Bizim müteahhitlerimizden, mühendislerimizden hangileri ya da hangisi böyle bir garanti verir? Verir mi?
Japonya’da bu garantiyi veriyor müteahhitler çünkü bina yapımında kullanılan malzemeler devlet yetkilileri tarafında katı kurallar ile belirleniyor! Malzemelerin eksiksiz ve kaliteli olmasına özen gösteriliyor. Malzemeden çalmak yok! Zaten bu kriterleri sağlamayanların Japonya’da bina yapma ruhsatı alması imkansız.
Biz tatbikat sırasında beklediğimiz ve çoğu kişiye tatbikattan saatler sonra gelen’Uyarı Mesaj Sistemi’ni henüz oturtamamışken adamlar ‘Erken Uyarı Sistemi’ni kullanıyorlar.
Japonya’da tüm akıllı cep telefonları deprem ve tusunami erken uyarı sistemiyle 5-10 hatta bazı bölgelerde 15 saniye öncesinden yüksek sesli alarmlarla insanları uyarıyor. Bu sitemle insanlar güvenli bölgelere ulaşarak hayatta kalabilmeleri amaçlanıyor.
Bizde ise toplanma alanları bile imara açılıyor. Sokak aralarında toplanma alanları yapılıyor. Hatta koca koca binaların arasında kalmış küçük boşluklar toplanma alanı olarak belirlenmiş. Gözümle görmesem olmaz öyle şey derdim ama İstanbul’da Beyoğlu’nda sokak arasında gördüm ’Acil Toplanma Alanı’ yazılı bir tabela başımı kaldırdım ve binalar o anda bile üzerime üzerime geliyor gibi hissettim. Akıl alır gibi değil.
Japonya’da genelde okulların jimnastık salonları oluyor toplanma alanları ve içerisinde kask, battaniye, el feneri ve yetecek kadar gıda bulunuyor.
Bizde ise sağlam binalar arasında en önde gelmesi gereken okulların durumu bile maalesef içler acısı.
Peki, Japonya bunu nasıl başarıyor?
Japon meteoroloji ajansı ülkedeki sismik hareketleri ölçen 200 den fazla istasyon inşa etmiş.
Doğal Afetleri Önleme Bakanlığı var Japonya’da. Bu bakanlık ülke çapında 800 tane erken uyarı sistemi kurmuş.
Japonlar uzun süren bu çabalar sonucunda 6 ve üzerindeki depremlerdeki can ve mal kayıplarını hemen hemen yok denecek seviyeye getirmeyi başardılar.
Japonlar için tek sorun, deprem sonrası oluşan büyük ölçekteki tsunamiler. Eğerbuna da bir çözüm bulurlarsa depremler Japonlar için yağmurlardan farksız doğa olayları haline gelecek.
Biz mi?
Biz ruhsal olarak ÇÖKMEYE, içimize KAPANMAYA ve TUTUNACAK bir umut aramaya devam edeceğiz.
Allah hepimizin yardımcısı olsun.