Yaşam

Demokrat Parti Genel Başkan Vekili Gürcan Dağdaş yazdı: Kayıt Dışı Yaşamlar!

Abone Ol

Mevlana: “İki parmağının ucunu gözüne koy. Bir şey görebiliyor musun dünyadan? Sen göremiyorsun diye bu alem yok değildir.”
 
Bir toplumun çürüdüğünün önemli göstergelerinden birisi belki de en önemlisi, birbiriyle ve devletle akitleşmiş insanların; akitlerinin ve etik değerlerin hilafına yaşamalarıdır!
 
Kayıt dışı yaşamı; kayıt dışı ekonomi, tüketim dürtüsü ve yerleşik(tartışmalı) değerler beslemektedir!
 
Bir toplum düşünün ki;
 
Aile bağları çözülmüş, aile çıkar ortaklığının tüzel yapısı haline gelmiş, aldatma aldatılma kanıksanmış, saygı sevgi sentetikleşmiş, kutsallar sloganlaşmış, yalan ve dedikodu ailenin üyelerini enfekte etmiş...

Cep kayıt dışına çıkmış,
Yürek kayıt dışına çıkmış,
Beden kayıt dışına çıkmış,
Söz kayıt dışına çıkmış,
Saat kayıt dışına çıkmış,
 
Yaşam kayıt dışına çıkınca kaçınılmaz olarak telefon elden düşmez ve çiftleşir, internet bağımlılığı oluşur, şifreleme ve sosyal medya merakınız azar…
 
Sahte belge bollaşır, şantaj iftira tehdit rutinleşir… 
 
Kulağınız büyür! Arka masayı, yan odayı duyarsınız, teknolojiye ayak uydurursunuz mikrofonla ve kamerayla tanışırsınız...
 
Şüphe kemirirde kemirir…
 
Memleket toptan; perdesiz evde çıplak oturan insana benzer hale gelir…

TV Ekranları; her konuda kayıt dışı ilişkileri özne eden dizilerden geçilmez, seyirci kendi hayatını fiilen olmadığı bir senaryonun içinde bulur ve gözünü ekrandan ayırmaz...

Dalar da dalar...

Kayıt dışı yaşam hayatın tüm alanlarına nüksedince memleket toptan maskeli baloya dönüşür. Onlarca maskeyi aynı anda takan insanların öne çıktığı bir toplum yapısı oluşur...

Ortalık kayıt dışı yaşamı kutsar gibi; “ben konuşursam yer yerinden oynar, benim hayatımdan üç roman çıkar” diyenden geçilmez hale gelir...

Çürüme sadece etik değerler üzerinden kendisinin göstermez, aynı zamanda fiziki ve ruhsal olarak da kendisini gösterir…
 
Madde bağımlılığı artar, cinnet hali yaygınlaşır, depresyon ve kanser birbiriyle yarışır hale gelir…

‼️Peki, şimdi soralım;
 
📌Kayıt dışı işleyişin girdabına yakalanmış bir milletin, dolayısıyla onun devletinin; BEKAAA sorunu olmaz mı?

Emperyalistlerin hedeflerine ulaşması daha kolay hale gelmez mi?

Bireyin (toplumun) erdemli olması için sadece yazılı metinler yeterli olmaz, olmadı da!
 
Yasalar, yaptırımlar tek başına bireyin(toplumun) erdemini koruyamaz, koruyamadı da!
 
Şüphesiz ki; yazılı metinler(kutsal metinler dâhil) ve yasalar, toplumsal erdemin inşasın da en önemli unsurlardır…
 
Ancak;
 
Toplumsal işleyişte ki karşılıklarının üzerine nazar ettiğimizde, görünen şudur;
 
Ne yazık ki; erdemin çürümesi(toplumda) hızla alan genişletiyor…
 
Ne mi demek istiyorum!
 
Bir hatıramın-tespitimin üzerinden meramımı biraz daha açık edeyim…
 
Ankara kalesinde ki sohbet hanemize komşu salaş bir köfteci dükkânı var...
 
Siyasetçilerin(özellikle iktidar) ve bürokratların uğradığı bir yer...
 
Dükkânın ortağı Hazım Bey tam bir esnaf!
 
Bana saygısı ve sevgisi var...
 
Gördüğünde; “sayın bakanım”diyerek hitap eder!

Zaman zaman yazıdan çiziden başımı kaldırdığımda pencereden Hazım beyin dükkânına gelip giden müşterilerine davranışlarını izlerim! Zaman zaman bu gözlemlerimi espriyle karışık ikaz mahiyetinde Hazım beye iletirim...
 
Geçenlerde yine pencereden Hazım beyin dükkânına bakıyordum. Üç beş lüks araba yanaştı, koruma polisleri atladı kapı açıldı ve “hazret” indi!
 
Mağrur, cakalı, kibirli “hazrete” acaba tanıyor muyum diye alıcı gözle baktığımda o zübüğün olduğunu fark ettim...
 
Yolsuzluktan Suçüstü olmuş ve istifa etmek zorunda kalmış eski bakanı ve avenesini gören Hazım Bey; iki büklüm bir vaziyette sayın bakanım diyerek öne atladı...
 
“Hazret” ve avenesi masalara kuruldu; köftelerini yediler, çaylarını kahvelerini içtiler ve ayaklandılar!
 
Hazım bey yine aynı vaziyette iki büklüm arabanın kapısına uzandı ve “hazreti” sayın bakanım şeref verdiniz diyerek uğurladı...
 
Lafı uzattığımın farkındayım!
 
Hızla ofisten çıktım ve Hazım beye seslendim:
 
Hazım beye; “bir daha bana sayın bakanım demeni istemiyorum! Uğurladığın zübüğün hırsızlığını, yolsuzluğunu, arsızlığını Mısır’da ki sağır sultan duydu, anlaşılıyor ki sen duymamışsın! Hırsıza sayın bakan diyorsun bu olmadı!” dedim...
 
Hazım bey cevap verdi: “siz gönlümüzün bakanısınız abimizsiniz efendim, ancak giden şahıs 3-5 bin  hesap ödedi, hem müşteri velinimetimizdir, beni anlayın.”
 
Her halde siz anlamışsınızdır?
 
Bir toplum; hırsızını uğursuzunu ahlaksızını tefecisini sapığını canisini zübüğünü şu veya bu sebepten dolayı dışlayamıyorsa dışlamıyorsa, farş etmiyorsa, ona sayın demeye, beyefendi demeye, ağam demeğe, paşam demeğe davam ediyorsa;
 
Yazılı metinler yeterli olmamıştır…
 
Yasalar, yaptırımlar erdemi koruyamamıştır…
 
Ez cümle;
 
İkinci Dünya Harbinin yokluk kıtlık yıllarında, anneler babalar çocuklarına bazı “insanları” göstererek:
 
“Aman ha evladım, bu adamın çocuklarıyla sakın arkadaş olma! Bu Karaborsacıdır, bu tefecidir, bu hırsızdır, bu yolsuzdur, bu dümencidir, bu kötü adamdır…”diye tembihlerdi…

Nerden nereye...

📌Kınamayan, dışlamayan utandırmayan bir toplumun BEKAAA sorunu olmaz olur mu?