Cumhûr, Arapça toplanmak, bir araya gelmek, birleşmek anlamındaki cem' sözünden türeyen bir terimdir. Sözcük anlamı; birikme, yığın, kalabalık olmasına rağmen terim anlamı daha geniştir; 'herhangi bir şeyin en büyük kısmı ', 'bir topluluğun çoğunluğu', 'seçkin halk', önde gelenler', 'alimler topluluğu' gibi anlamlar içerir. İslamî literatürde 'cumhûrü'-l ulema (alimlerin coğunluğu), 'cumhûrü'l hukema' (filozoflarin çoğunluğu), 'cumhûrü'l-müfessirîn' (tefsir alimlerinin çoğunluğu) ifadelerinde de görüldüğü gibi, terim olarak kullanımına sıkça rastlamak mümkündür.
Cumhûr sözü, sosyolojik bir terim olarak, yığın, sürü, niteliksiz kalabalık anlamı taşımaz; aksine bir amaca yönelmişliği, ülkü birliğini, bir gelecek tasavvurunda birleşen iradi/bilinçli toplulukları ifade eder; bir araya gelme’ye, toplaşma’ya, birleşme’ye ve geleceğe yönelme’ye zor ve baskı’dan çok ortak ‘rıza’ ve ‘bilinçli/iradi bir tercih’ yön verir. Cumhûriyet ise, kendi kendini yönetme ehliyetine sahip reşid insanlar topluluğunun, kendileriyle ilgili yönetimsel işleri yürütmek üzere reylerini, güvenilir/emin bulduğu insanlara ‘geçici süre’liğine emanet etmesidir. Cumhûriyet, en ideal anlamıyla ortak sağduyunun ve yaşama iradesinin halkı yönetmesidir.
Dünyada pek çok ülkede cumhuriyet idaresi vardır; ancak bir cumhuriyet yönetiminin kalitesi, onu meydana getiren halkın birer birer kalitesine, reşid olup olmamasına, bilinç seviyesine, ülkü birliğindeki kapsayıcılığa ve ortak bir geleceği birlikte yaşama tasavvurundaki güçlü iradeye bağlıdır. Zorla bir araya getirilmiş ve iradelerine ipotek konmuş toplulukların önüne sandık koyarak yönetimin adını Cumhuriyet/Republic koymak, yönetimin de hakkıyla cumhuriyet olduğu anlamını taşımaz. Bu yüzden 29 Ekim 1923’te kurulan Türkiye Cumhuriyeti’nin en öncelikli hedefi, aydınlanma idi; yurdun dört bir tarafına okullar açılmaya çalışıldı; çünkü karanlıkla aydınlık bir arada barınamazdı. Anadolu halkını yüz yıllarca istila eden hurafelerden, batıl itikatlardan ve cehaletten kurtarmanın ana yolu, ilmin ışığı ile aydınlatmak idi; o yüzden kurucu irade “Hayatta en hakiki mürşit ilimdir, fendir…” demişti.
Cumhuriyet’in en önemli özelliklerinden biri de eşitlik ilkesi idi; kadını-erkeği, doğulusu-batılısı, genci-yaşlısı ile bütünsel olarak toplumu kavramış ve ona "kul" ya da "teba" olarak değil, “birey” olarak haklarını vermek istemişti; bunu tesis etmek için bir çok yerde halkın bunun farkında olmamasına rağmen onlara hakları veriliyor; okumaları, eğitim almaları, sağlık güvencesinden yararlanması sağlanıyor, seçme ve seçilme hakları bilgilendirilerek öne çıkarılıyor ve anlatılıyordu. Bu yönüyle Türkiye Cumhuriyeti, özgür, bilinçli ve aydın bireyler de yetiştirerek kendi kendisini de güvenceye alıyordu. Çünkü gerçek anlamda Cumhuriyet, bir fazilet rejimi de demekti.
Türkiye Cumhuriyeti’ndeki kadınların, seçme ve seçilme haklarına birçok Avrupa ülkesinden önce sahip olması, kadınlarımızın, Cumhuriyetimizin temel unsurlarından birisi olduğunu göstermesi dışında; Fikret’in “Elbet sefil olur beşer, kadın düşerse.” dizesindeki, kadını yücelterek, toplumu yüceltme, yaşatma anlayışı da bulunmaktadır. Bu yüzden Cumhuriyetimizin en önemli savunucularından biri de ‘sahiplendikleri her davayı başarıya ulaştıran’ kadınlarımızdır.
Cumhuriyet, köleler rejimi değildir. O yüzden Ekonomik özgürlüğün kazanılması için; Kapitülasyonlar vasıtasıyla Osmanlı’dan kalma Düyun-u Umumiye’nin borçları da ödenecek şekilde fabrikalar açılmış, üretime yönelik bir bilinç örgütlenmesi yapılmış, kooperatifler kurulmuş ve topyekûn bir çalışma/kazanma/ toprağı işleme seferberliği başlatılmıştır. Çalışarak, emek harcayarak ve hak ederek kazanılan hayatın gerçek efendisi, emeğin ve hakedişin öznesi olan insandır; birinin himmetine, iltimasına ve onamasına gerek yoktur. O yüzden kurucu iradenin ulu kişi arketipi olarak da gördüğüm Atatürk, öğretmenlerden "Fikri hür, vicdanı hür nesiller" yetiştirmelerini istemiştir. Çünkü özgürlük, gelecekteki varlığımızı inşa edecektir...
Türkiye Cumhuriyeti, devraldığı tarihi misyonuna da uygun olarak mazlum toplulukların/ halkların/ milletlerin de umudu olmuştur, olmaya devam edecektir. Bizim kültürümüzde emanet kutsaldır ve ona ihanet düşünülemez. Geleceğe doğru bir özgürlük atılımı olan Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ü ve arkadaşlarını saygıyla, rahmetle anıyorum. Bizlere düşen emanete layıkıyla sahip çıkmaktır...