Genel

CHP'li Toprak'tan AK Partili Çelik'e tepki

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, TUSAŞ’a yönelik düzenlenen terör saldırısının ardından Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan ulusal güvenlik toplantısına AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik’in katılmasını eleştirdi.

Abone Ol

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, bugün haftalık değerlendirme raporunu yayımladı.

Toprak’ın değerlendirmelerinden öne çıkanlar şöyle:

“Türk Uzay ve Havacılık Sanayii (TUSAŞ) tesislerine terör saldırısı, terörün ulusal güvenlik ve insanlarımızın can güvenliği için tehdit olmaya devam ettiğini gösterdi. Ulusal savunma sanayiinin en stratejik tesislerinden birisine yapılan bu saldırı, daha önce Mersin Polis Evi’ne ve geçen yıl TBMM açılışı öncesi İçişleri Bakanlığı’na yapılan saldırılarla benzeşmektedir. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın teröristlerin Suriye üzerinden giriş yaptıklarını ifade etmesi sınır güvenliği ve istihbarat açıklarının ciddi boyutta olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Uzun bir hazırlık süreci sonunda gerçekleştirildiği anlaşılan eylemle ilgili güvenlik kamerası görüntülerinin saldırı ve çatışmalar sürerken sosyal medyaya ve televizyon ekranlarına sızdırılması, terör propagandası açısından zafiyetin bir başka vahim boyutudur. Cumhurbaşkanının BRICS zirvesinde, İçişleri ve Milli Savunma Bakanı ve TUSAŞ yöneticilerinin Savunma Fuarı hazırlıkları için İstanbul’da oldukları bir sırada gerçekleştirilen eylem içeriden bilgi ve istihbarat sağlandığını düşündürmektedir.

"MİT Başkanı FETÖ ile ilgili bilgi aktaracaksa bunu sadece AKP MKYK üyelerine değil, TBMM’ye yapmalıdır”

Saldırıda yaralananlardan yedisinin Emniyet Özel Harekât personeli olması ayrıca dikkat çeken bir noktadır. İHA, SİHA ve Milli Savaş Uçağı üretiminin yapıldığı stratejik bir tesisin güvenliğinin özel güvenlik şirketine verilmesi ciddi handikaptır. Nitekim saldırganların ana nizamiyeye ticari taksiyle gelip saldırıya girişmeleri güvenlik açığının büyüklüğünü ve özel güvenliğin yetersizliğini apaçık göstermektedir. Tüm bunlar devletin emniyet, güvenlik, istihbarat birimlerince değerlendirilecektir. Cumhurbaşkanı BRICS zirvesi dönüşünde Atatürk Havalimanı’nda olağanüstü ulusal güvenlik toplantısı yaptı. İçişleri, Dışişleri, Milli Savunma Bakanları, Genelkurmay ve MİT Başkanı, Cumhurbaşkanının Savunma, Dış Politika Başdanışmanlarının olduğu toplantıya AKP Parti Sözcüsü hangi sıfat, görev ve yetkiyle katıldı? Devlet güvenlik ve istihbaratındaki gayri ciddilik ve partizan tutumların diğer örneği MİT Başkanı İbrahim Kalın’ın Fethullah Gülen’in ölümü ardından AKP Merkez Karar ve Yönetim Kurulu (MKYK) toplantısına katılması, FETÖ’nün yeni yapılanması, organizasyonu ve lider adayları konusunda MKYK üyelerine istihbarat brifingi vermesidir. MİT başkanı AKP’nin değil, devletin en üst istihbarat görevlisidir. MİT Başkanı FETÖ ile ilgili bilgi aktaracaksa bunu sadece AKP-MKYK üyelerine değil, başta ana muhalefet olmak üzere TBMM’ye yapmalıdır.

"Devletin istihbarat yetkilileri, devlete ve millete sorumlu olmak yerine, partiye hizmet ediyorsa terör saldırıları kaçınılmazdır”

Devletin istihbarat ve güvenlik yetkilileri, kurumları devlete ve millete sorumlu olmak yerine partiye hizmet ediyorsa terör saldırıları, masum can kayıpları kaçınılmazdır. Türkiye’nin organize suç ve mafya yapılanmalarında Avrupa birincisi olduğu ortamda ittifak ortağının infaz yasasıyla salınan organize suç örgütü elebaşılarıyla kol kola fotoğraflarını medyaya servis etmesi, tek adam yönetimi ve parti devletinin, suç örgütlerini ve liderlerini kamuoyu önünde cesaretlendirip olağanlaştırmasının vahim görüntüsüdür.

"Merkez Bankası Başkanı’nın asgari ücret artışını Amerikalı bankerlere açıklaması, sendikaların talebinin dikkate alınmayacağını gösteriyor”

Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan’ın ABD’de yabancı banka ve fon yöneticileriyle yaptığı kapalı toplantıda, yabancı yatırımcılara asgari ücret zammının yüzde 25’i aşmayacağını ifade etmesi, devlet yönetimindeki kaos ve yetki kargaşasının göstergesidir. Asgari Ücret Tespit Komisyonu’ndan bir buçuk ay önce, Merkez Bankası Başkanı’nın asgari ücret artışını Amerikalı bankerlere açıklaması, sendikaların hiçbir talebinin dikkate alınmayacağını gösteriyor. Oysa yasa ve yönetmelikler TÜİK’in enflasyon hesaplamalarının komisyondaki işçi, işveren ve kamu temsilcilerine sunulmasını, tarafların kendi hesaplamalarıyla talep ve tekliflerini komisyona getirerek pazarlık yapılmasını öngörüyor. Bir aylık pazarlıklar sonunda yeni asgari ücret aralık sonunda ilan ediliyor. Milyonlarca çalışan, asgari ücretli, emekli, yılbaşında enflasyonun tahribatını giderecek bir zam beklerken iktidarın bu konuda karar verme iradesini IMF’ye, yabancı bankalara ve sıcak para sahiplerine teslim ettiği anlaşılıyor. Enflasyonla mücadele adı altında 2025 yılında da sefalet politikalarını sürdüreceği anlaşılan iktidar, bir avuç kişi ve kurum içinse 3 trilyon 5 milyar TL vergi alacağını silmeyi peşinden kabul etmiş durumda. 2025’te ayrıcalıklı kişi ve kurumlar için istisna ve muafiyetlerle 520 milyar KDV, 133 milyar Ö TV ve diğer vergilerden de 233 milyar TL tutarındaki vergi gelirinden vazgeçen iktidar, çocukların yumurtasından ve sütünden, bebeklerin mamasından, halkın ekmeğinden, suyundan, öğrencilerin kalem ve kitabından kestiği KDV’den ve ÖTV’den vazgeçmiyor.

"İktidarın etki ajanlığı ve yeni tip casusluk suçlarıyla ilgili siyasi baskı hesapları da kabul görmeyecektir”

Rusya başta olmak üzere, Kuzey Kore ve Çin’de bir süredir uygulanan ve son olarak Gürcistan’da kabul edilmesi protestolara, parlamento baskınlarına yol açan ‘etki ajanlığı’ düzenlemesi, AKP tarafından TBMM’ye getirilen 9. Yargı Paketi içine konularak TBMM Adalet Komisyonu’ndan geçirildi. Anlaşıldığı kadarıyla iktidar, İsrail’in Türkiye’ye saldıracağına ilişkin söylemler ve terör olayları üzerine beklenen zeminin oluştuğunu, tepkilere karşı istenen konjonktürün sağlandığını düşünerek 9. Yargı Paketi’ne etki ajanlığı düzenlemesini eklemekte sakınca görmedi. SSDF’ye ek vergilere karşı itirazlar sonrası yasa teklifini gelecek yıla ertelemek zorunda kalan iktidarın etki ajanlığı ve yeni tip casusluk suçlarıyla ilgili siyasi baskı hesapları da kabul görmeyecektir. 23 maddelik yasa teklifinin 16’ncı maddesinde Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) ‘Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk’ bölümünde değişikliğe gidilerek; ‘Devlet güvenliği veya iç ve dış siyasal yararları aleyhine yabancı bir devlet veya organizasyonun stratejik çıkarları veya talimatı doğrultusunda suç işleyenler hakkında üç yıldan yedi yıla kadar hapis cezası verilir’ hükmü ekleniyor. Bu suçlar savaş sırasında veya askeri operasyonları tehlikeye sokacak bir süreçte işlenirse ceza 8-12 yıla çıkıyor.

"Her yolu mübah sayan iktidar; hukukun üstünlüğü, özgürlük ve adalet talepleriyle örülen demokrasi duvarını aşamayacak, hüsrana uğrayacaktır”

İktidar dört ay önce geri çektiği bir düzenlemeyi şimdi tekrar yasalaştırmaya çalışarak, siyasi baskıyı artırmayı, sivil toplumu, medyayı, muhalefeti, bilim insanlarını, sosyal-siyasi ve ekonomik kamuoyu araştırmaları yapan kurumları, dijital mecralar üzerinden yayın yapan kontrol edemediği yeni medyayı tamamıyla susturmayı hedefliyor. Bunu yapabilmek içinde yine siyasi amaçları için kullandığı yargıyı devreye sokmayı amaçlıyor. Daha önce önüne geleni ‘hain-terörist’ diye itham edip yargıyla göz dağı veren iktidar, şimdi buna ‘etki ajanı, yeni tip casus’ suçlarını ekleyip baskı çemberini genişletmeyi istiyor. 22 yıldır kurmaya çalıştığı baskıcı, otokrat tek adam rejimi için her yolu mübah sayan iktidar, bir kez daha hukukun üstünlüğü, özgürlük ve adalet talepleriyle örülen demokrasi duvarını aşamayacak, hüsrana uğrayacaktır.

"IMF’nin ‘Küresel Ekonomik Görünüm’ raporunun Türkiye bölümünde, yapılan düzenlemelerin ‘zayıf ve yetersiz’ kaldığı vurgulandı”

IMF’nin ilkbahar ve sonbahar olmak üzere yılda iki kez yayınladığı ‘Küresel Ekonomik Görünüm’ raporunun Türkiye bölümünde; bugüne atılan adımların ve yapılan düzenlemelerin bazı alanlarda ‘zayıf ve yetersiz’ kaldığı vurgulanarak gereken düzeltmeler süratle yapılmazsa başta enflasyon olmak üzere sorunların ağırlaşarak kalıcı hale geleceği vurgulandı. Geçen hafta Washington’da gerçekleştirilen IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları vesilesiyle açıklanan ikinci raporda, küresel büyüme tahminini bu yıl için yüzde 3,2 olarak yer alırken önceki raporda yüzde 3,3 olan 2025 yılı küresel büyüme hızı 3,2’ye düşürüldü. IMF, gelecek yıl küresel ekonomik büyümenin yavaşlayacağını öngörüyor. Küresel enerji piyasalarında petrol fiyatının yüzde 0,9 artarak varil başına 81 dolarla bu yılı kapatacağını öngören IMF’nin bu projeksiyonu Türkiye’nin enerji faturasının kabaracağı anlamına geliyor.

"2025 yılında iktidarın IMF’ye verilen sözler doğrultusunda maaş zamlarını düşük tutacağı anlaşılıyor”

IMF nisan raporunda Türkiye ekonomisinin 2024 büyüme hızını yüzde 3,6 olarak öngörürken yeni raporda 3’e düşürdü. 2023 yılında yüzde 5,1 olan büyüme hızının 2025’te bunun yaklaşık yarısı düzeyine gerileyerek yüzde 2,7’ye ineceğini açıkladı. IMF’nin Türkiye için 2029 büyüme beklentisi bile yüzde 3,9 olurken iktidarın öngördüğü yüzde 5’lik hedefin çok altında. IMF, enflasyonla mücadele için halen yüzde 50 olan politika faizinin daha da artırılması görüşünde. Eylüldeki Türkiye raporunda asgari ücretin yılda bir kez ve hedeflenen enflasyon oranında artırılmasını isteyen IMF, son raporunda da aynı görüşte ısrarcı oldu. IMF, ücretlere yüksek zam yerine dar gelirli kesimlere sosyal destek sağlanmasının yeterli olacağını öneriyor. 2025 yılında iktidarın IMF’ye verilen sözler doğrultusunda maaş zamlarını düşük tutacağı anlaşılıyor.

"Zirveye giden süreçte yapılan açıklamalar Kazan zirvesinden Türkiye’nin tam üyeliğe kabul edilmesi yönünde bir kararın çıkma ihtimalinin olmadığını gösterdi”

Rusya’ya bağlı Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nin başkenti Kazan’da düzenlenen 16’ncı BRICS Zirvesi, yeni katılım başvurularını değerlendirmeye almadan sonuçlandı. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da davetli olduğu zirve öncesinde iktidarın son hamlesiyle Türkiye’nin BRICS’e tam üyelik başvurusunda bulunduğu uluslararası haber ajansları tarafından duyurulmuş, Rusya Devlet Başkan Yardımcısı Yuri Uşakov tarafından da doğrulanmıştı. Rusya, Türkiye’nin tam üyelik başvurusunun değerlendirmeye alındığını açıklarken zirveye giden süreçte sonradan yapılan açıklamalar Türkiye’nin başvurusuna sıcak bakılmadığını, Kazan zirvesinden Türkiye’nin tam üyeliğe kabul edilmesi yönünde bir kararın çıkma ihtimalinin neredeyse hiç olmadığını gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, Türkiye’nin NATO üyeliğinin yanı sıra AB ile tam üyelik müzakere sürecinde olmasını gündeme getirerek BRICS’in ilke ve kriterlerine uyum vurgusu yaptıktan sonra Kazan zirvesinde yeni genişleme konusunun gündemde yer almadığını ifade etmişti. Dolayısıyla BRICS’e yeni üye kabulü için tam üye statüsündeki ülkelerin oy birliğinin şart olması, Türkiye açısından zaten olası bir vetoyu en baştan itibaren gündemde tutuyordu. Türkiye’nin BRICS’e üyelik başvurusuna sessiz kalmakla birlikte dolaylı açıklamalarla pek de sıcak bakmadıklarını ilan eden AB ve NATO sözcüleri, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu başvuruyu NATO, AB ve ABD’ye karşı ikili ilişkilerde pazarlık kozu olarak kullanma düşüncesini ısrarla vurguladılar.

"Türkiye, siyasi ve diplomatik altyapısı hazırlanmadan alelacele girişilen BRICS’e tam üyelik başvurusunda da kapıda kaldı”

Ortaya çıkan sonuç iktidar açısından tam bir siyasi ve diplomatik başarısızlıktır. İktidarın dış politikayı iç politika malzemesi olarak kullanma stratejisi, önceki pek çok örnek gibi Kazan’da da başarısızlıkla sonuçlanarak uluslararası itibarın zedelenmesine zemin yarattı. BRICS zirvesini yakından takip eden Avrupa medyası önce Türkiye’nin üyeliğini Hindistan’ın veto ettiği haberlerine yer verdi. Hindistan’ın veto kullandığı haberleri üzerine yapılan resmi açıklamada bunun doğru olmadığı, tam üye ülkelerin son toplantısının gündeminde genişlemenin yer almadığı vurgulandı. Avrupa Birliği (AB) üyeliği 50 yılı aşkın süreden bu yana çeşitli gerekçelerle ertelenerek gerçekleşmeyen ve kapıda bekletilen Türkiye, siyasi ve diplomatik altyapısı hazırlanmadan alelacele girişilen BRICS’e tam üyelik başvurusunda da kapıda kaldı.”