Beynimizi Çürüten Alışkanlıklar: Dijital Çağın Sessiz Tehdidi

Abone Ol

Bir sabah uyandım ve elimi telefonuma uzattım. Daha gözlerimi bile açmadan Instagram’a girdim, TikTok’ta birkaç video izledim, haber başlıklarına göz attım. Sonra fark ettim ki, yataktan kalkmamış olmama rağmen beynim çoktan yorgundu. Peki neden? Çünkü beynim, adeta bir çöp kutusu gibi her türlü gereksiz bilgiyi ve görüntüyü depolamaya çalışıyordu. Buna “brain rot” deniyor; Türkçe’ye çevirirsek, beyin çürümesi.

Bu terim, özellikle dijital çağda çok anlam kazandı. Düşünmeden tükettiğimiz içerikler, algoritmaların dayattığı videolar ve sonsuz kaydırmalar, beynimizi bir zamanlar sadece savaş ya da kaç için tasarlanmış karmaşık bir organ olmaktan çıkarıp sürekli uyarılmaya bağımlı bir mekanizmaya dönüştürdü.

Ama sadece dijital tüketim mi? Hayır. Beyin çürümesini tetikleyen başka şeyler de var: Gereksiz dedikodular, negatif düşüncelere saplanıp kalmak, anlamsız tartışmalar, yaratıcı düşüncelere ket vuran monoton alışkanlıklar…

Şimdi bir an için düşünelim: En son ne zaman bir kitabın sayfalarını çevirirken derin bir nefes alıp zihnimizi gerçekten dinlendirdik? Ya da doğada yürüyüş yaparken hiçbir uyarıcı olmadan, yalnızca kendi düşüncelerimizle baş başa kaldık?

Sorun şu ki, beynimizi bu şekilde çürütmeye devam edersek, yaratıcılık, odaklanma ve anlam arayışı gibi hayati becerilerimizi yavaş yavaş kaybediyoruz. Bu, düşüncelerimizin sığlaşmasına, derin sohbetlerin yerini yüzeysel konuşmaların almasına neden oluyor.

Peki, çözüm nedir?
Belki telefonumuzu günde birkaç saat kapatmakla başlayabiliriz. Belki her gün sadece 10 dakika boyunca hiçbir şey yapmadan oturmayı deneyebiliriz. Belki bir hobi ediniriz; el işi, resim, müzik… Önemli olan, beynimize bir mola vermek, onun hak ettiği alanı ve zamanı tanımak.

Unutmayın, beynimiz bizim en değerli varlığımız. Eğer onu “çürütürsek,” hayallerimiz ve potansiyelimiz de onunla birlik