"17 yaşındaki bir genç, Paris sokaklarında, bir trafik polisi tarafından ateşli silahla vurularak öldürüldü" dense kimse inanmazdı. 28 Haziran 2023 tarihinde bu olay yaşandı. Bir genç hayattan koparıldı. Acılı bir aile, öfkeli bir gençlik, şaşkın ve yaşlı bir Fransız aristokrasisi bu olayla yüzleşmek zorunda artık. 

Nüfusu her geçen gün yaşlanan Avrupa’nın sanat, kültür ve demokrasi başkenti Paris’te, Avrupalı olmayan bir isyan. Sömürge döneminin kalıntıları, Birinci Dünya Savaşı sonrası aşağılanan Afrikalı Müslümanlar ve İkinci Dünya Savaşı sonrası ekmek parası için Fransızların kahrını çeken göçmenlerin evlatları. Bunlar ne Fransız ne Avrupalı ne Hristiyan ne Müslüman. İşin kötü tarafı bunlar Avrupalı bazı akademisyenlerin tarif ettiği gibi dünya vatandaşı tanımlamasına da uymuyorlar. Gerçi bu Dünya vatandaşı savsatasına ben hiçbir zaman inanmadım. 

Dünyayı yönettiğini iddia eden ulus üstü şirketler ve bu şirketlerin beyin takımı dünya nüfusunu planlamak ve dünyadaki geçerli sistemleri revize etme sevdasından bir türlü vazgeçmediler. Pandemi kaldıracı ile dünyada nüfus planlamasını tam olarak yapamadıklarını düşünmek isterim en azından. Ekonomik olarak ise trilyonlarca dolar el değiştirdi. Bütün dünya kaotik bir duruma sokuldu. Liderlerin ucuzlaştırıldığı, gaddarlaştırıldığı, ifşaların havada uçuştuğu bir dönem yaşadık; yaşamaya devam ediyoruz. Lokal savaşlarla deneysel milletler ve toplumlar yaratma sevdasındaki bu yöneticiler, kendilerini Tanrının yerine koymada ısrarcı olmaktan geri durmadılar, durmayacaklarda...

Bu pervasız yöneticiler bir şeyi unutuyorlar. Tanrı suda ateş, ateşten de su yaratır. Herkesin bir hesabı varsa yüce Tanrının da bir hesabı vardır ve bu hesabı hiç kimse bilemez. 

Yeni biçilmiş taze çimlerin üst üste yığıldığında bu yığınların nasıl alev aldığını bilmeyenler; gettolardaki kini, nefreti, amaçsız bir yaşamı, korkakların korkusuzluğunu ve çaresizlerin saldırganlığını bilemezler. 

Büyük Ortadoğu Projesi ile şekillendirmeye çalıştıkları kadim dünyanın sahipsiz evlatları, Jean Jacques Rousseau’nun acılarını yaşadığı topraklarda, Jean Jacques Rousseau’dan daha büyük acılara maruz bırakıldılar. Sınıfsız bir toplum, cinsiyetsiz, inançsız insanlık ve amaçsız gençlik. Yaratmaya çalıştıkları bu vasıfsız insan güruhunun yaradılış kodlarında ki gerçekler ile yüzleşmek zorunda kalan, yaşlı Fransa. Dedelerin günahı ile yüzleşmeyen sömürgeci Avrupa’nın belki de en faşist toplumu olan Fransızlar şimdi nerde hata yaptık diye düşünürken; dünya yeni sosyolojik kavramlarla yüzleşmek zorunda. 
Kendi temel manifestolarına aykırı iki yüzlü yaşam sürmenin cezası olarak şimdi lidersiz muhalefet ve amaçsız gençliğin isyanını yaşamak zorunda, Fransa. Sadece Fransa mı yaşayacak bu acıları? Hayır. Tüm sömürgeci toplumlar ve bizim gibi göçmen deposu olarak kullanılan ülkeler. Biz kendi vatanımıza döndüğümüzde de işlerin çok iç açıcı olduğunu söyleyemem. 

On milyonun üstünde geçici, kalıcı görünen, görünmeyen sığınmacı, mülteci, kaçak adına ne dersen de insan var benim memleketimde. Suriye ile Türkiye arasında ki mayınlı araziler İsrail’e temizlettirildi. Bu arazilerden ilk olarak Suriyeli muhalifler geldi, vatanımıza, ardından Iraklı Araplar, zengin Suudiler, rejim karşıtı Farisiler, Afganistanlı, Pakistanlı gençler derken Ermeni fukaralar ve Afrikalı mazlumlar. Bugün Türkiye’ye Göçmenistan diyenler var. Türk devletlerinden gelenleri göçmen statüsünde göremeyiz. Türk devletlerinden gelenler bu memleketin asil çocukları kadar bu memleketin sahipleridir. Bu konuda da kurucu lider Gazi Mustafa Kemal Atatürk şunları söylemiştir:

“Şu kadarını belirtmeliyim ki, her şeyden evvel bir Türk milliyetçisiyim. Böyle doğdum böyle öleceğim. Türk birliğinin bir gün hakikat olacağına inancım vardır. Ben görmesem bile gözlerimi onun rüyaları içinde kapatacağım.”

"Bugün Sovyetler Birliği dostumuzdur, komşumuzdur, müttefikimizdir. Bu dostluğa ihtiyacımız vardır. Fakat yarın ne olacağını kimse bugünden kestiremez. Tıpkı Osmanlı gibi, tıpkı Avusturya Macaristan gibi parçalanabilir, ufalabilir. Bugün elinde sımsıkı tuttuğu milletler avuçlarından kaçabilirler. Dünya yeni bir dengeye ulaşabilir.

“İşte o zaman Türkiye ne yapacağını bilmelidir. Bizim bu dostumuzun idaresinde dili bir, inancı bir, özü bir kardeşlerimiz vardır. Onlara sahip çıkmaya hazır olmalıyız. Hazır olmak yalnız o günü susup beklemek değildir. Hazırlanmak lazımdır. Milletler buna nasıl hazırlanır? Manevi köprülerini sağlam tutarak. Dil bir köprüdür. Tarih bir köprüdür. Köklerimize inmeli ve olayların böldüğü tarihimiz içinde bütünleşmeliyiz. Dış Türklerin bize yaklaşmasını bekleyemeyiz. Bizim onlara yaklaşmamız gerekli” demiştir Gazi. Türkçenin tesini bilmeyenlerle değil, kültür olarak tamamen ayrı olduğumuz insanlarla değil, sırtımızdan hançerleyenlerle değil Türk halklarıyla bütünleşmeliyiz. 

Her ne olursa olsun göçmenleri ucuz iş gücü, kötü işleri yaptıracağınız insan gurubu olarak görüp ardından ensar muhacir ilişkisine bağlarsanız yaşlı Fransız faşistlerinden farkınız kalmaz. Nerden bakarsanız bakın riyakarlık iki yüzlülük demektir en nazik tanımı ile. Hele hele “Türklerde bu toprakların yerlisi değildir” gibi akla ziyan şeyler söyleyenlerin hiçbirinin iyi niyetli olduğu söylenemem. 

Tekrar yanan Avrupa’ya döndüğümüzde lidersiz muhalefet ve amaçsız gençliğin isyanını yeni dünya düzenini devreye sokma sevdasında olan Azazil ruhlu insanların düşünce çıktıları mı acaba? Avrupa kıtasına hızla yayılan isyan ateşi her an Rusya’ya sıçraması beklenirken, bazı ideologlar ısrarla Türkiye’ye de bu ateşin sıçramasını istemekteler. 
Fransa’nın genç Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron bu isyanlara karışan gençleri İsrail modeli ile cezalandıracağını söylemesi çok manidardır. Rusya’nın Wagnerleri Afrika’ya ihraç etmesinin hemen akabinde başlayan bu isyanın çıktısı olarak önümüzdeki günlerde şunları görebiliriz. 
Yeni dünya düzeninin deneysel sonuçları Fransa’da; üretim alanı Ortadoğu’da ve Orta Asya’da olacaktır. 

Sınıfsız, cinsiyetsiz, milliyetsiz ve dinsiz toplum yaratma çalışmalarının ürünleri demokratik ulusal devletlerin yıkım çalışmalarında kullanılacaktır. Yeni Vatikan türü yerler var edilecektir. Kanal İstanbul ile ada haline dönüşecek olan İstanbul’un metropolitanlığa dönüştürme hayalleri gibi.    

Dünya beşten büyüktür dediğimizde kimse inanmıyordu. Sayın Cumhurbaşkanımız bu ifadeyi defaten çeşitli ortamlarda söyledi. Bugün itibarı ile Fransa bu beş büyük içerisinde olamayacak kadar küçülmüştür. O zaman Birleşmiş Milletler'in tekrar revize edilmesi gerekmektedir. En azından bu yangınların bitmesi daha adil bir paylaşım için bu yapının değişmesi gerekmektedir. Dünya Birleşmiş Milletler yerine Birleşmiş Şirketler topluluğuna dönüştürülmek istenmektedir. 

Orta Afrika’da açlıktan ölmek üzere olan bir çocuğun son nefesini vermesini bekleyen akbaba resmini çekenin ödül alması değil esas olan; insan onuruna yakışır bir paylaşım için gerekli çalışmanın yapılması gerekmektedir. Yeni dünya düzeninde bu tür vakalardan kurtarılan insanlar göreceğiz bol miktarda. Yeni dünya düzenine minnet duymamız ve itaat etmemiz için kullanılacak bu görseller ve güzel hikayeler.  

İnsanlıktan nasibini almamış Çin devleti gibi devletlerin zulmü altında yaşamak zorunda kalan mazlum milletlerin varlıklarını sürdürmek için “Dünya beşten büyüktür” diyebilmeliyiz. Ancak Çin yeni dünyanın karanlık fabrikası olması sebebi ile Çin’de deneysel olarak genetiği ile oynanmış toplumlar yaratmakta da bir beis görmeyecek bu Birleşmiş Şirketler...  

Bizim gibi göçmen deposu olan ülkelerin kaderi ise Pakistanlaşma denilen sosyolojik kavramı yaşamak zorunda kalacaklardır. Şayet bir çözüm üretilmezse Türk milleti kavramını ilk olarak Anadolu’dan söküp atılacaklar, unutmayın. Vatikan’ın 1800'lerde söylediği Kuzey İslam’ın merkezi olan Anadolu’da ki Türk İslam anlayışı yok edilecektir.  Batılı teologlar tarafından uydurulan; sonra FETÖ tarafından dillendirilen “dinler arası diyalog” yalanı ile ruhlarını İblise satanların işgal edemedikleri son kale olan Türkiye’yi işgal etmeleri de sağlanacaktır. 

Türk milleti acil bir eylem planı hazırlamalı ve hemen uygulamaya koymalıdır. Bugün Türk milletinin kaynak sorunu olmadığı gibi kalite sorunu da yoktur. Türk milletinin ihtiyacı olan tek şey küçük bir kıvılcım, küçük bir dokunuş ve en önemlisi ise güvendir. 

“Dün dündür, bugün bu gündür” diyenlerle değil “Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir, ileri” diyenlerle çözüm üretilir.