ANAYASANIN İLK DÖRT MADDESİ ASLA TARTIŞILAMAZ  

Son zamanlarda Türkiye'de hızla artan göçmen karşıtlığı ve göçmen seviciliği her an büyük şehirlerimizde patlamaya hazır bir bomba haline sokulmuştur. Bu kaotik durumu marjinal gruplar beslerken, kimse Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün milliyetçilik tanımı nedir diye sormamaktadır.  Peki Atatürk'ün Milliyetçilik tanımı nedir? İlk olarak bu tanımlamayı bir yazalım. “Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür” Bu kadar kısa öz bir şekilde bu tanımlama yapılmışken; hiç kimse ayrıştırılmamışken ısrarla bazılarının kendilerini Türk vatandaşlık kümesinin dışına taşıma istekleri üzerinde düşünülmelidir?  

Aslında yukarıdaki sorunun tek cevabı var.  Tamamen duygusal. Yani tamamen ekonomik. Devlet aygıtı dediğimiz yönetim mekanizmasını ele geçirmek isteyen menfaat gruplarının çıkar çatışmasından başka bir şey değildir. Her kesim kendi küçük farklılıklarını ön plana çıkararak devlet aygıtının yönetimini ele geçirmeye çalışmaktadırlar. Bu çalışmalar ahlaki, hukuki ve kanuni olduğu sürece problem yok. Esas problem bu noktada başlıyor. Anayasamızda her şey açık olarak yazılmıştır.

Madde 1 – Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir.  

Madde 2 – Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir.  

Madde 3 – Türkiye Devleti, ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür. Dili Türkçedir. 

Bayrağı, şekli kanununda belirtilen, beyaz ay yıldızlı al bayraktır. 

Milli marşı "İstiklal Marşı"dır. 

Başkenti Ankara'dır.  

Madde 4 – Anayasanın 1 inci maddesindeki Devletin şeklinin Cumhuriyet olduğu hakkındaki hüküm ile, 2 nci maddesindeki Cumhuriyetin nitelikleri ve 3.üncü maddesi hükümleri değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif edilemez. 

Madde 5 – Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.  

Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir. 

Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. 

Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.  

Madde 7 – Yasama yetkisi Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisinindir. Bu yetki devredilemez. 

Madde 8 – Yürütme yetkisi ve görevi, Cumhurbaşkanı (…) tarafından, Anayasaya ve kanunlara uygun olarak kullanılır ve yerine getirilir.  

Madde 9 – Yargı yetkisi, Türk Milleti adına bağımsız ve tarafsız mahkemelerce kullanılır. 

Madde 10 – Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.  

(Ek fıkra: 7/5/2004-5170/1 md.) Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. (Ek cümle: 7/5/2010-5982/1 md.) Bu maksatla alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı olarak yorumlanamaz. 

(Ek fıkra: 7/5/2010-5982/1 md.) Çocuklar, yaşlılar, özürlüler, harp ve vazife şehitlerinin dul ve yetimleri ile malul ve gaziler için alınacak tedbirler eşitlik ilkesine aykırı sayılmaz. 

Hiçbir kişiye, aileye, zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınamaz. 

Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar. 

Madde 11 – Anayasa hükümleri, yasama, yürütme ve yargı organlarını, idare makamlarını ve diğer kuruluş ve kişileri bağlayan temel hukuk kurallarıdır. 

Kanunlar Anayasaya aykırı olamaz. 

Özellikle kendini bu devletin bir ferdi olarak görmeyen kişiler; ısrarla anayasanın ilk dört maddesi konusunda sıkıntılarının olduğunu ifade etmekteler. Bu kişilere şu soruyu sormak lazım. Mesela Alman anayasasının birkaç maddesini değiştirmek isterseniz sizi Alman devleti nasıl değerlendirir? Peki çok demokrat Fransa’da ya da Çin’de? Bu sorunun cevabını ben değil siz verin. Bu aydınımsı bölücüler ısrarla Türk milletini karşılarına almak istemektedirler. Peki kendilerini neden Türk olarak görmüyorlar? Anayasamızda “Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk'tür” denilmiştir. Bu aklı evvel vatandaşlar anayasaya ne yazmayı düşünmekteler? Türkiye Cumhuriyeti Devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olanlara tebaa mı demek isterler? Böyle bir niyetleri varsa bunlara verilecek tek bir cevap var. Geçti Bor'un pazarı sür eşeğini Niğde'ye.  Bu aydınımsı tiplerin ısrarla Türkiye'de etnisite ayrımını yapma isteklerinin altında aslında Türk düşmanı sponsorlarının sufleleri vardır. Bu çok okumuş, az ahlaklı bölücüler, Türkiye Cumhuriyeti sınırlarından rahatsız olan Sevr sovalyelerinden başkaları olamaz. Bugün Cemal Paşa'dan, Talat Paşa'dan, Enver Paşa'dan, Gazi Mustafa Kemal Atatürk' den nefret etmek sadece ve sadece Türk kurtuluş mücadelesini yok saymaktan başka bir şey değildir.  Mekke'ye Medine'ye na-mahrem eller uzanmasın diye açlıktan ölmeyi göze alan Türk askerinin karnını yararak altın arayan bedevilere sempati duyanlar, emin olun iblisten farklı değillerdir. Türk milleti tarihin hiçbir döneminde yönettiği milletlerin ne diline ne dinine karışmamıştır. Ancak yönettiği tebaalar devlet gücü zayıflayınca Türk milletine dilini de dinini de yasaklamaktan çekinmemişlerdir. 1571 yılı ile 1878 yılları arasında Osmanlı yönetiminde kalan Kıbrıs da yaşayanlara ne din ne dil baskısı yapılmamıştır. Sadece 1878 yılı ile 1974 yılları arasında İngilizler tüm adaya İngilizceyi öğretmişlerdir. İngilizce öğrenmezsen yaşayamazsın denmiştir. 307 yılda Türkçe öğretmediklerimiz 96 yılda sana hem dilini hem dinini zorla öğretmeye kalkmıştır. Bugün bu zulmü yapan İngilizlere ve Rumlara yalakalık yapanlar aslında Türk devletine vatandaşlık bağı ile bağlı olmayan hainlerden başkası değildir.  

19 Mayıs 1919 tarihinde, Samsun’dan başlayan Türk Milletinin kutlu kurtuluş savaşı ile ilgili, haddini aşanlara sadece şunu sormak lazım. Kurtuluş savaşı kazanılmasaydı Sevr antlaşması hükümleri hayata geçirilseydi; kendilerini nerede ve nasıl hayal ediyorlardı? Mesela İzmir'de Yunan askerlerine şarap taşıyan garson olarak mı? Ya da Yunan askerlerini eğlendiren rakkas olarak mı?  Ya da İngilizlerin İstanbul işgalindeki şerefsizlikleri çok mu hoşlarına gitti de İngiliz muhipler cemiyeti ile Türk devletini yıkmak için ayaklandılar? Bugün Türkiye Cumhuriyeti Devletine ve kurucu lideri olan Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e karşı olanlar anayasamızın ilk dört maddesine de karşı çıkanlardır.   

Bugün Anayasamızın ilk dört maddesini tartışmaya açanlar; yarın Ankara'nın meşruiyetinin tartıştırılmasına sebep olurlar. Bu yol açıldıktan sonra Türk devletini talana çalışan yüzlerce çakal kan kokusu almışçasına Türk devletine ve milletine saldırırlar. Devleti talana yemin etmiş olan kanı bozuklar; Müslüman Türk milletini bir kaşık suda boğarlar. Bu niyette olanlar asla başarılı olamayacaklardır. Herkesin bir hesabı vardır. Mazlum milletlerin hamisi olan Türk milletinin de bir hesabı elbette vardır.